Afi Can

'Mehmet Rauf' İstibdat Dönemin Kahramanı

Afi Can

  • 706

Dünya hiç bir vakit kolay bir yer olmadı. Bozulmadan saf kalabilenler ya da yeterince akıllı olanlar bu debdebeden kendilerini koruyabildiler. Her birinin kendine göre yaşam ile mücadele yöntemleri vardı. Başa çıkabiliyorlardı bir şekilde. Vakit tüketmek için buldukları uğraşlar sorunsuz şekilde bu dünyadan geçip gitmelerini sağladı.  
Kimileri edebiyata tutundu. Kimileri kumara, kimileri alkole, kimileri spora, kimileri sanatın diğer dallarından biriyle haşır neşir oldu. Daha bir çok uğraş buldular. Bu kazanç sağlamayan aksine faydadan çok kişiye zararlar veren meşgalelerle uğraşıp durdular. Edepsizlere yaltaklanamayacak kadar onurlu olan bu insanlar, üç kuruş için rezil olmanın acısını her daim yaşadılar. Dürüstlükleri ve namuslu çalışkanlıkları yüzünden AKBİL basamayacak kadar sefalet içinde olanlar aşağılanmanın sinir bozucu durumlarına haysiyet yoksunları tarafından her fırsatta maruz bırakıldılar. Zevk ve sefa içinde yaşayanlar gibi hırsız değillerdi, onursuz, vicdansız,  değillerdi. Yetimin hakkına el uzatmayacak kadar inançlıydılar.
 Saf kalamayanlar ya da bin köpeklik yapanlar ya da hile ve tezgahla kendilerine kazanç kapıları aralayan dalkavuklar, namussuzlar böyle durumlarda mahsur görmez kendilerine verilmiş bir hak gibi davranabilirlerdi. Dünyada zevk sefa onlara aitti. Sefalet ve acı ise dürüst ve namuslu kimselere mahsustu. 
 Düşünce ikiyüzlüdür. Güvenilmez ve sahtekardır. Masumların canını acıtmaktan geri durmaz. Onları hilebaz ve hırsızlar karşısında savunmasız bırakacak kadar alçalabilir düşünce... 
Dünyada rahat, edepsizlere, yalancılara, reva görülmüştür. Saf kalabilen, insanca yaşamayı düstur edinenler ise aşağılanmaya, hor görülmeye terk edilmiştir.
Mehmet Rauf, Abdül Hamid döneminin en cesur düşünce insanlarından, bana edebiyatı sevdiren adam Cahit Sıtkı Tarancı ise Hikaye anlatmayı sevdiren koca yürekli, cesur adam  Mehmet Rauf’dur. Abdül Hamid döneminin ikiyüzlülüğünü korkusuzca, bir halı gibi gözler önüne serebilecek kadar onurlu bir adam.
Dostoyevski “ Yeraltından notlar” Jean Jack Rossue “ yalnız gezenin düşleri” Henry Miller, “oğlak dönencesi”  Jack Kerouac “yolda”  Oğuz Atay “ Tutunamayanlar” neyse Mehmet Rauf hikayeleri de odur. 
İktidar sahibi arsızların bahsettiği berekete inanamıyordu bu uğursuz dünyada.. Ufak bir azınlığın makûs talihine bakıp aldanmıyordu. İnsanlığın çoğunun maruz bırakıldığı bilinçli kötülüğü tahlil ediyordu çağdaşları gibi. 
“Al bereketini sersem köpek, diyordu; bereket uğur ha?.”
Ve bu büyük düşünürlerin en çok dikkatine  çarpan şey, herkesin yalnız kendisi için yaşadığı oldu. 
Evet, en büyüğünden en küçüğüne kadar herkes yalnız, yalnız, kendisi için yaşıyordu. 
O kadar kendisi için ki, başkasının zararından rahatsızlık duymuyor bilakis, kendi menfaati için başkalarının zararını arıyordu.
 Başkalarından daha mesut ve mutlu olmak için yapılmadık kötülük rezalet ve cinayet bırakmıyorlardı.
 Yükselmek için küçük memurluklar dahi, menfaatleri için her fenalığı mubah görüp, her cinayeti işleyerek türlü amirlerin gözüne girmeye çalışıyorlardı. Yükselmek terfi etmek için vicdanlarını satarak, vicdan setlerini yıkarak, elden gelen fenalığı yapıyorlardı, para için türlü kötülük ile uğraşmışlar, şimdi ise, nail oldukları bu talihin devamı için, aynı alçaklıkta devam etmekte mahsur görmüyorlardı. Onların bu aşağılık tenezzülleri yüzünden bütün millet aç, sefil, kalıyor, memleket batıyor, vatan mahvoluyordu. Onlar ise keyifleri yerinde aşağılık yöneticilerinin memnuniyeti için, bu hali alkışlayarak yaşıyorlardı. 
Bu adamların alçaklığını, hırsızlığını, rüşvetçiliğini bilmeyen kimse yoktu, yalnız oğullarının sefahat aleminde sarf ettiği para, babalarının aldığı maaşın üçyüz misline denk gelirdi. Haklarında nakledilen destanlara rağmen, bu adamlar saraydan temin ettikleri himaye ve mevki sayesinde saltanat ile hüküm sürüyorlardı gariban halk arasında.
Onlara, güya çalışarak yaşayan tüccara esnafa, gelince acaba onlar kazandıkları parayı namuslarıyla, bir hakk-ı meşru olarak mı kazanıyorlardı? 
Hepsi de türlü dolaplarla müşterileri aldatıp kandırarak, türlü oyunlarla soyup çalarak yaşamıyorlar mıydı? Ucuzu pahalı, fenayı iyi diye sürmek , razı olduklarından daha fazlasına satmak için uğraşmıyorlar mıydı ucuz ve kötü mallarını, onlar da her türlü yalanı söylemekten çekinmeyerek zengin olmuyorlar mıydı?... ‘ 

Küçük tüccarlar da böyle olduğu gibi, büyük ticarethanelerde, şirketlerde, bankalarda para hep yalan ve vurgunculuk ile, kazanılmıyor muydu? 
Sonra bu yalnız, burada, bu memlekette değil, bütün dünyada bütün insanlar böyle birbirini yiyerek, kemirerek, aldatarak, üzerek, yalnız menfaat için yaşamıyorlar mıydı? Namussuz insanlar bunun için her alçaklığı kabul ediyordu.  Bu gerçeği de belirtmek lazımdır. Kokan sadece bizim memleketimiz değil koca bir derya olan dünya ve insanoğlu..
İşte bu sözleri kaleme alan bu büyük insanlara çok şey borçluyuz o yüzden sevmez iktidar sahipleri bu insanları, gündeme getirmezler . Ama olsun güzel yaşayan güzel yürekli halka ... 
Şeytan onlarla ise Allah’ta garibandan yanadır. 
Yiyin beyler yiyin aksırıncaya tıksırıncaya kadar yiyin.. Bir Atatürk, bir Fatih elbet yine gelir...
Sevgiyle kalın sağlıcakla kalın, vicdan ve namusla kalın...


 

Yazarın Diğer Yazıları