Mustafa Saatcı / Mavi Köşe

FETHİYE ÖLÇEĞİNDE YENİ BİR MODEL: TURİZM TARIMI III

Mustafa Saatcı / Mavi Köşe

  • 1550

Geçen hafta kaldığımız yerden devam edelim ve gelelim turizm tarımına.
Her şeyden önce turistlerin tatil sürecindeki kişisel harcamalarının %20’si civarının yiyecek ve içecek için yaptıklarını bir kez daha vurgulayalım. Genel harcamalar da düşünüldüğü takdirde bu oranın %27 seviyesine çıkabildiğini belirtelim. Yani her bir turistin tatil harcamalarının dörtte birini yiyecek ve içecek için yaptığını kabul edersek, üzerinde durduğumuz rakamın ciddiyetini daha iyi anlarız. Aslında her şey dâhil sistemde yiyecek ve içeceğin toplam ödenen paradan rahatlıkla süzülemeyeceğini de düşünürsek, bu oranın daha yüksek olabileceği ortaya çıkar. Konuyu biraz daha gerçekçi hale getirelim. Bir turistin ortalama 670 $ harcadığı kabul edilen Türkiye için bu rakam, turist başına en az 1250TL’lik yiyecek ve içecek harcaması yaptığı anlamına gelir. Bu miktarın onda birinin bile kırsaldaki küçük üreticiye ulaşması, tarım sektörü için önemli bir orandır. 
Bahse konu uygulamayı bir nevi sözleşmeli üretim modeli olarak görebiliriz. Ama sözleşmeli üretimde veya sözleşmeli çiftçilikte hep dile getirilen üreticinin emeğinin sömürülmesi ihtimali bu modelde yok. 
Turist geldiği bölgeye özgü gıdaları yemek, yöresel lezzetleri tatmak ister. Turizmci, turistin bu isteğini yerine getirmek ister, üretici de ürününü değerinde satmak ister. Bu üç isteğin de gerçekleştiği ve hepsinin de memnun olacağı bir model ortaya koyulabilir. Yalnız bir koordinasyona ihtiyaç var. Bu üçlünün isteklerini koordine edip, onaylayıp, bütün paydaşların hakkını teslim edecek bir merci... Bu merci resmi kurum olabileceği gibi, STK veya bir platform da olabilir. Koordinatörün gözetiminde ve onun onayı ile yapılacak anlaşma çerçevesinde, turistik tesisler kullanacakları ürünleri belli bir yetiştiriciye, bir kooperatife veya bir köye ürettirebilir. Turistik tesis bu süreçte, ürettireceği ürünün özelliklerini, standartlarını ve miktarını belirler. Üretici de bu kıstaslar üzerinden vereceği taahhütname ile üretimi yapar. Onay makamı olan merci ise yapacağı ve yaptıracağı kontrollerle, işleyişi denetler. Böylece turizm tesisinin kendi üretim alanı dediği ve müşterilerinin isteğine göre, hormonsuz, doğal, iyi tarım diye adlandırabileceği bir üretim sahası oluşur. Bu üretim alanı konvansiyonel (alışılagelmiş) üretim yapanlardan farklı olduğunu koordinasyon makamının oluşturduğu belgeler ile gösterir. Tesise gelen turistlerin istekleri doğrultusunda “niş ürün’’ diye tabir edilebilecek üretim de, yine bu sayede rahatlıkla yapılabilir. Daha güzeli ise turizm tesisine gelen müşteri istediği takdirde, yediği ürünlerin üretim alanlarını gezip görebilir. Yani turizm ve tarım-hayvancılık alanındaki iki farklı sektöre ait işletmeler kazan kazan mantığı ile birlikte yürüyebilirler. 
Uygulamaya geçmesinin çok zor olduğunu bildiğimden dolayı biraz da çekinerek söylüyorum ama bu model “organik üretimde’’ denenir ve otellerde tarladan tabağa organik sunum yapılabilirse esas o zaman etkisi azami düzeyde görülür. 
Ama yapılacak üretim organik olmasa da, doğal, yerel tohum, iyi tarım, butik üretim gibi tanımlarla da ifade edilebilir. Böyle bir uygulamanın, ihtiyacımız olan turist kalitesini de yükselteceği açıktır.  Önemli olan, bölgemize gelen turiste bölgemizin ürününü yedirip, yanında da götürmesini sağlamaktır. Yani bitkisel ve hayvansal ürünlerinin ihracatına bu şekilde bir farklılık kazandırabiliriz. 
Anadolu’da ve bölgemizde tarım tarihi ve tarımsal ürünlerin hikâyeleriyle oluşturulacak bir senaryo yerel ürünlerin farkındalığını, dolayısıyla pazarlanabilirliğini artırabilecek bir faktör olarak bu süreçte değerlendirilebilir. Devam edecek.
 

Yazarın Diğer Yazıları