Ekrem Özden (MYK Belgeli Koç)

Bir terapi yöntemi olarak 'insani yardım'

Ekrem Özden (MYK Belgeli Koç)

  • 1733

Pazartesi akşamları FRT ekranlarında yayınlanan Ekrem Özden ile Holistik Bakış programının bu haftaki konuğu Hayrat Vakfı Fethiye Temsilcisi Sn. Mustafa Kokkokoğlu idi. Vakfın Türkiye ve dünyadaki çalışmalarını anlatan Mustafa Bey, konuşmasının bir yerinde “İnsani yardım faaliyetlerinde bulunmak benim için bir terapi,” dedi. Bu söz bana hayli dikkat çekici geldi. Düşündüm, gerçekten de bir davaya adanmak, kendini bir amaç için vakfetmek ve bu uğurda büyük bir azim ve kararlılıkla çalışmak kadar insana huzur veren çok az şey var.

Aslında temel ihtiyaçlarımızı karşıladığımız asıl işlerimiz dışında uğraştığımız tüm faaliyetler, birer hobi olmanın ötesinde terapi olarak değerlendirilebilir. Bizler, çoğu zaman farkında olmasak bile gönüllülük esasına dayalı tüm faaliyetlerimiz yaşama sevincimizi artıran birer motivasyon kaynağıdır. Bence her birimizin, ruh, zihin ve beden sağlığımızda pozitif dönüşümlere vesile olacak birer meşgalesi olmalı…

SESSZİLİĞİN MÜZİĞİNİ DUYABİLİYOR MUYUZ?

1952 yılının 29 Ağustos’unda New York Woodstock’ta salonu dolduran herkes deneysel müziğin öncülerinden David Tudor’u piyanosunun başında, deneysel kompozitör John Cage’in bir yapıtının ilk icrasında dinleyeceklerinin bilinciyle bazı alışılmadık sesler duymayı bekliyordu. Durum bundan biraz daha ileri gitti ve üç hareket dışında kasıtlı olarak üretilen bir ses olmaksızın; tamamen çevrenin ve dinleyen topluluğunun çıkardığı seslerden oluşan, piyanistin hiçbir nota çalmadığı ve süresini elektronik bir kronometreyle ölçtüğü bir performans sergilendi. Kimileri bu ileri deneyin BBC’de hem konser salonunda seyirci önünde hem de televizyon ve radyoda canlı olarak yayınlanması üzerine orijinal performanstan yıllar sonra, 2004 yılının ocak ayında da aynı ikilikte yorumlar yaptı ve suçlamalarda bulundu. Avrupa’nın yerleşik müzik tanımı ve buna bağlı kurumsallaşmış müzik yorumunu -belki de kıta Avrupa’sının alışkın olmadığı 50’li yılların yenilikçi Amerikan faydacı felsefesiyle- yeniden yapılandıran Cage 4:33’ün ilk performansı sırasında da şarlatanlıkla suçlanmıştı. 

4:33’te performans piyanistin piyanonun başına oturması, tuşları kapatan kapağı kaldırması, zamanı kronometreyle tutarak yeniden tuşları kapatması vs. şeklinde düşünülürse Cage’in ortaya koyduğu asıl süreç olan çevresel sesle birlikte kasıtlı olarak üretilmeyen ve hayatın her anında var olan fondaki sesi ön plana alan yaklaşım göz ardı edilmiş olur. 

2002 yılında kompozitör Mike Batt’in albümüne sessiz bir parça koyup -biraz da Cage’i aşağılayan tavırla- parçanın yazımında Cage’in katkısı olduğunu yazması üzerine hayır kurumlarına mahkeme kararıyla ödemek zorunda kaldığı milyon dolarlık telif hakkı bu kişisel deneyimin bireysellikten öte olduğunu öne sürer. 

Bildiğimiz haliyle müziğin bütün sınırlarını altüst eden john Cage’in halen tartışılan yapıtı “4:33”, birçok kere yanlış bir ifadeyle "dört dakika otuzüç saniye süren sessizlik" olarak tanımlanmıştır. Oysa Cage’in yaptığı tam anlamıyla felsefesi olan “her yerde her şey müziktir”i bu kompozisyonunda uygulamak olmuştur.

Şimdi soru şu: Bizler gün içinde nadiren yakaladığımız sessiz anlarda tabiatın ritmini, dünyanın titreşimini ve evrenin müziğini duyabiliyor muyuz?
 

Yazarın Diğer Yazıları