AKP YÖNETİMİNDE DIŞ POLİTİKANIN EKONOMİMİZE OLUMSUZ ETKİSİ VE ÇÖZÜMLEMELER
ATİLLA DUYAR
- 716
Geleneksel yaklaşımlar dış politika analizini çoğu kez dikotomiler (ikililik)ekseninde ele almıştır. Bu bağlamda, “iç/sosyal faktörler” ile “dış/sistemik faktörler” dikotomisi çerçevesinde siyasetin mi yoksa ekonominin mi temel dış politika belirleyicisi olduğu tartışma konusu yapılmıştır.
Dış politika gibi karmaşık bir alan, aynı anda pek çok faktörün etkileşimine açıktır. Bu nedenle “asıl belirleyici etken” tayin ederek, tek-boyutlu izahlar, yanlış değilse bile eksik sonuçlar üretilmesine zemin hazırlayacaktır.
Dış politika analizi yapılırken, bütüncül yaklaşımlar geliştirilmesi, “meselenin bütününü görebilmek” için iyi bir başlangıç noktası oluşturabilir. Dış politikanın politik ekonomisini inceleyen perspektifler, “iç/sosyal faktörler” ile “dış/sistemik faktörleri”, ekonomi-siyaset-uluslararası ilişkilerin karşılıklı etkileşimi içerisinde incelemeye imkân tanıdığından, dış politika analizlerinde ufuk açıcı bir işlev görmektedir.
Son dönem de özellikle AKP yönetiminin 2015 den sonra dış politika aktivizmini ekonominin dış politikadaki rolü üzerinden okumaya çalışan bir literatürün ortaya çıkmaması, bütüncül bir inceleme için metodolojik ve teorik fırsat penceresini de açamamıştır.
Diğer taraftan ise, ekonomiyi dış politikada bir araç olarak kullanmanın limitlerini iyi tespit etmek, sürdürülebilirlik açısından da gereklidir. Bu çalışmada, ekonominin dış politikada sürdürülebilir bir araç olarak kullanılabilmesi için Türkiye’nin politik ekonomisinin “proaktif devlet” yapısına dönüşmesinin gerekliliği son derece elzemdir. Fakat yine AKP yönetimi bu gerçekliliği pek dikkate almamış hatta DIŞ İŞLERİ çalışanlarını da etkisizleştirmiştir.
Bu kapsamda, Hangi hükümet olursa olsun , Türkiye’nin çözmesi gereken üç temel problem olan ,
1. KAPSAMLI SANAYİ STRATEJİSİNİN BÜYÜK EKSİKLİĞİ,
2. DIŞ TİCARETİN ASİMETRİK YAPISI VE DAİMA AÇIK VERMESİ,
3.TOPLUMSAL KUTUPLAŞMA VE SİNERJİ EKSİKLİĞİ, BİZİM BELİMİZİ BÜKMÜŞTÜR.
SONUÇ OLARAK,
TÜRKİYE’ yi yönetmeye talip olan muhalefetin de son dönem Türk dış politikasının dinamiklerini anlamak açısından hem yapıdaki dönüşümü incelemek hem de bu dönüşümü eyleme dönüştürebilecek aktör düzeyindeki özgünlüğü analiz çerçevesine dâhil etmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır.
Bu bağlamda, bu makalemin ana ekseni açısından önemli olan nokta, Türk dış politika aktivizminin ekonomik temellerinin, tarihinin belli bir dönemine ve uluslararası sistemin verili bir formatına göre şekillenmesi gerekliliğidir.
RUSYA-UKRAYNA savaşı ile körüklenen küresel krizin artacağı ve sistemin kontrol mekanizmalarının yeni oluşacak HEGEMONİK (ÜSTÜN VE GÜÇLÜ) bloklar ekseninde yeniden yapılandırılmaya başlanacağı dönemde, Türk dış politikasına ilişkin manevra alanı da daralabilecek, dış politikanın ekonomi ayağının fonksiyonu eski işlevini asla gösteremeyebilecektir.
Ekonominin dış politikada sorun çözücü bir unsur olarak Türkiye’nin yumuşak gücüne katkı sunduğu tezinden hareket edilmesi gerekliliğini hep savunurum bu maksatla ; söz konusu sorunlar detaylı analize tabi tutulmalı ve milli mutabakat sonucu asli hareket tarzları ortaya konulmalıdır.
Bu çerçevede, kapsamlı sanayi stratejisinin eksikliği, Türk dış ticaretinin asimetrik yapısı ve toplumsal kutuplaşma ve sinerji eksikliğinin başımıza ördüğü çoraplardan maalesef hala ders alınmadığı görülmektedir.
GEÇ KALINMIŞ DEĞİLDİR.DIŞ POLİTİKA İÇ POLİTİKA GİBİ ASLA BEKLETİLEMEZ.HAYDİ ARTIK ATATÜRK’ÜN HESAPLI ESKALASYON DEDİĞİ GERÇEKÇİ POLİTİKALARA HEMEN DÖNÜLMELİDİR.