Psikolog  Saadet ELEVLİ

RÜYALARIN ŞİFRESİ

Psikolog Saadet ELEVLİ

  • 104

İlk başlarda rüyalar bilimsel temellerden uzak büyücülük yaşantıları ya da geleceğe dair spekülasyon kaynağı olan gizemli yaşantılar olarak ele alınmasına karşın, son birkaç yüz yıldır fizyolojik ve psikolojik açıdan anlamlandırılabilen bir olgu haline gelmiştir. 
 

Nörofizyolojik bağlantılarla açıklanmaya çalışılan rüyalar ilk olarak Freud (1899/1996) tarafından psikolojik temele oturtulmuştur. Freud (1899/1996) rüyaları bilinçaltına giden bir yol olarak tanımlamıştır.  Başka bir deyişle Freud’a (1899/1996) göre rüyalar gizil arzu ve güdülerin bilinçdışı süreçte kabul edilebilir açık içeriklere dönüştürülme sürecidir. Söz konusu süreç arzu ve güdülerin simgeleştirme yoluyla sansürlenerek kabul edilebilir içeriklere dönüştürülmesidir (Geçtan, 2005). 
Rüyaların içeriğini günlük yaşamdan kalıntıları temsil eden sansürlenmemiş açık içerik, simgeleştirme yoluyla sansürlenmiş gizil içeriklerden oluşmaktadır. Freud rüyaların, zihinde yapılan bir takım işlemleme ile oluştuğunu, ilk işlemlemenin simgeleştirme olduğunu ifade etmektedir. Simgeleştirmenin amacının, bastırılan duygu ve düşüncelerin birey tarafından kabul edilebilir semboller yoluyla ortaya çıkmasını sağlamaktır.  Rüyalarda gerçekleştirilen bir diğer işlem ise yansıtmadır. Rüyanın yansıtma işlemi sayesinde kişi kendi istek, dürtü, duygu ve düşüncelerini rüyalarında başka kişi ya da simgelerden kendisine yöneltiliyormuş gibi görür. 
 

Freud’un öğrencisi Lacan da Freud’un rüya kuramına benzer açıklamalar getirmekle birlikte rüyadaki her figürün rüya sahibinin ego özdeşimleri olduğuna vurgu yapar. Rüya yorumunda anahtarın bu özdeşimleri açığa çıkarmak, ne olduklarını tanımlamak ve hangi bilinçdışı arzulara hizmet ettiğini açıkça ifade etmek olduğunu savunur. 
 

Freud’a (1899/1996) göre rüyalar gizil istek ve güdülerin bilinçdışı süreçte kabul edilebilir açık içeriklere dönüştürülmesiyle enerji boşalımı sağlar ve telafi edici işlev taşır. İçsel ve dışsal uyarıcıların aşırı yüklenmesini engelleyen bir filtre görevi görür ve işlenecek bilgiyi öncelik sırasına koyan ve ayıklayan seçici bir süzgeç görevi görür (Wegner, 1996). Ayrıca rüyaların duygu düzenleme ile ilişkili olduğundan söz edilmektedir. Bu işlev REM evresinde duygusal işlemleme sürecinde önemli rol oynayan amigdalanın diğer beyin bölgelerinin aksine aktiviteye devam etmesi ile açıklanmaktadır (Wilkenson, 2006). Rüyaların işlevleri ile ilgili son olarak bilinç ile bilinçdışı ve uyku ile uyanıklık arasında bariyer görevi görerek psikoza ve bazı psikopatolojilere karşı koruyucu işlevinden de söz edilmektedir (Groststein, 2009).
 

Rüyalardaki temaların evrensel içerikler olduğu yönünde inanışlar olsa da, aslında rüya içerikleri, rüya gören bireye özgüdür. Rüyaların içerikleri kişinin uyanık yaşantılarından kesitler sunuyor olsa da, yaşanılan sorunların ya da başa çıkmaya çalışılan duygu durumunun ipuçlarını içermektedir. Mesela kabuslar, tekrar eden rüyalar gibi olumsuz ve tehdit edici rüyaların düşük psikolojik iyilik hali, nevroz, kaygı, depresyon, genel psikopatoloji ve stres ile ilişkili olduğu ifade edilmektedir 
Bastırılan duygu ve düşüncelerin rüyalarda daha etkin rol aldığını savunan “İronik Kontrol Teorisi”ne göre, düşüncelerin bastırılması, bastırılmış düşünce içeriğinin rüyalarda ortaya çıkma olasılığını arttırmaktadır. Bunu  inceleyen bir deneysel çalışmada yatmadan önce istenmeyen düşünce veya kişileri düşünmemeye çalışan (bastıran), düşüncelerini serbest bırakan ve sadece istenmeyen kişi ya da düşünceleri düşünmesi istenen bireylerin rüya içerikleri karşılaştırılmıştır (Wegner ve ark., 2004). Deney sonuçları istenmeyen düşünceleri bastıran grubun rüyalarında bastırılan düşünce içeriğinin diğer gruplara göre daha fazla ortaya çıktığına işaret etmektedir. Benzer şekilde uyku bozukluğu yaşayan hastalarının uyuyamama endişelerini bastırmaya çalıştıkça daha çok uyku bozukluğu ile bağlantılı rüya, sigarayı bırakmaya çalışan bireylerin de sigara bağlantılı rüyaları daha çok gördükleri gözlenmiştir (Wegner ve ark., 2004). Boşanma sonrası depresyon tanısı almış bireylerin rüya içeriği ve iyileşme sürecinin incelendiği bir çalışmada, depresif dönemlerde depresyonu tetikleyen stres olayları(boşanma süreci) ya da boşanılan eş ile ilgili daha sık rüya gören depresif bireylerin periyodik aralıklarla alınan depresyon ve uyum puanlarının, söz konusu içerikte daha az rüya gören depresif bireylere göre daha hızlı iyileşmeye işaret ettiği gözlenmiştir (Cartwright, 1991). Başka bir deyişle depresif dönemlerde depresyonu tetikleyen stres olayları ile ilgili rüya içeriğinin iyileşme sürecini hızlandırıcı işlev taşıdığı söylenebilir. 
 

Kaygı bozukluğu olan bireylerde ortak rüya temalarının araştırıldığı çalışmalarda obsesif kompulsif bireylerin rüyalarında sıklıkla kompulsyon temalı içeriklere (Gackenbach ve ark., 2011), sosyal fobi tanılı bireylerin rüyalarında daha çok erken dönem çocukluk travma, psikososyal işlev bozukluğu ve etkili olmayan başa çıkma anıları temalı içeriklere (Khodarahimi, 2009) vurgu yapılmaktadır.
 

Rüyaların şifresi yüzyıllardır insanlar için çözülmeye değer gizemli bir olgu olarak ele alınmış ve psikoloji de dahil olmak üzere birçok uzmanlık alanının ilgisini çekmiştir. Bazı tartışmalara rağmen rüya açıklamalarında ortak görüş rüyaların, bireyin arzu ve güdüleri temelinde şekillenerek kişiler arası ilişkileri, duygu durumu ve yaşam olayları ile ilgili ipuçları içerdiği yönündedir. Mevcut tartışmaların ise rüyaların psikolojik işlevi konusunda yoğunlaştığı görülmektedir. Freud rüyaların bastırılmış güdü ve arzuların, kabul edilebilir içerikler ile simgeleştirilerek enerji boşalımı sağladığını ve telafi edici işlev gördüğünü savunurken, Jung bu görüşe kısmen karşı çıkarak telafi işlevine tamamlayıcılık işlevini ekler. Jung’a göre rüyalar sadece bastırılmış içeriğin kabul edilebilir açık içeriğe dönüştürülmesi süreci değildir, Jung aynı zamanda uyanık yaşantılardaki psikolojik hali tamamlayıcı ve sürdürücü olduğunu ileri sürer. Sözü edilen psikolojik işlevlere ek olarak işlenecek bilgiyi öncelik sırasına koyan ve ayıklayan seçici bir süzgeç işlevi, duygu düzenleme sürecine koruyucu katkısı ve uyku ve uyanıklık arasındaki bariyer işlevi yeni nesil görüşler olarak ele alınabilir. 
 

Yazarın Diğer Yazıları