PSİKOLOG SAADET ELEVLİ

MEDYA PSİKOLOJİSİ

PSİKOLOG SAADET ELEVLİ

  • 782

İlk kez televizyon görüntüsü 1926 yılında Birleşik Krallık’ta Baird tarafından yayınlandıktan sonra, Türkiye’de ilk kez İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından 9 temmuz 1952’de siyah beyaz yayına başlanmış ve ilk renkli yayın ise 31 aralık 1981 yıl başı gecesi yapılmıştır. Siyah beyaz ekrandan, renkli ekrana, açılış ve kapanış saatleri olan tek kanaldan çoklu kanala geçişle başlayan ve bu güne kadar çok hızlı bir gelişim gösteren medya yayın organları, kitle iletişim araçları ve sosyal medya araçları insan ilişkileri üzerinde, toplumsal yapı üzerinde oldukça önemli bir güç haline gelmiştir. Seksenli yıllarda televizyon bu kadar evlerimizin içinde değilken insanlar arasındaki iletişim ve etkileşim çok daha derin ve canlıyken, her tür medya ve kitle iletişim araçlarının artmasıyla birlikte, kişiler arası ilişkilerin günden güne azaldığına tanık oluyoruz. Kitle iletişim aracının artmasıyla beraber, kaçınılmaz sona, toplumsal yapıda, kişiler arası ilişkilerde azalan iletişim ve etkileşim ağına doğru sürükleniyoruz…
Medya yayın organlarının, sosyal medya araçlarının yaygınlaşması ve insanların hayatlarının önemli bir parçası olması, pek çok faydalarının olması ile birlikte bazı riskleri de beraberinde getirmektedir. Akıllı telefonların ve sosyal medya kullanımın artmasıyla beraber medya içeriklerinde de köklü değişimler gözlenmekte ve bu durum, birey ve toplum ruh sağlığı açısından bazı riskler de taşımaktadır. Şöyle ki, kişinin kendi cep telefonu ile çektiği bir görüntünün sosyal medya içeriği olarak topluma servis edilmesi, yayın etiğine uygun olmayan, birey ve toplum üzerinde sarsıcı etkilere neden olabilecek sorunları da beraberinde getirmektedir. 
Medya araçları, intihar, istismar, aile içi şiddet gibi hassas içeriğe sahip olayların medya araçlarında veriliş şekli, bazen mağdur kişiyi ya da yakınlarını ikinci kez travmatize edebilmektedir. Bu sebeple özellikle çocuk istismarı, aile içi şiddet olayları, intihar gibi hassas içeriğe sahip olaylar niceliksel ve niteliksel yönden değerlendirildikten sonra medya içeriği olarak yayınlanması toplum sağlığı açısından önemlidir. Çünkü yapılan çalışmalar medyanın toplum ve medya içeriklerinin sunuluş şeklinin toplumsal algıyı ve toplumsal bilincini şekillendirici bir etkiye sahip olduğunu göstermektedir. 
Bazen medyanın konuya dikkat çekmek isterken çoğu zaman yanlış ifadeler kullandığına ve gereksiz kişisel detaylara yer verdiğine tanık olunmaktadır. Bazı bilim insanları bu durumun “duygusal istismar” olduğunu vurgulamaktadır. Haberin ya da medya içeriğinin dikkat çekmesi, daha fazla kişiye ulaşması, toplumu etkilemesi, uzun süre konuşulması gibi kaygılarla yayın etiğinin göz ardı edildiği görülmektedir. 
Uluslar arası Sosyal Araştırmalar Dergisinde yayınlanan ve Ayşenur Güldeste tarafından yapılan çalışmada, 2016 yılının son üç ayı ve 2017 yılının ilk üç ayı olmak üzere altı ay boyunca bir gazeteye yansıyan cinsel istismar vakası haberleri içerik analizi ile incelenmiştir. Toplam 29 cinsel istismar haberinden 9’unda mağdur kişinin fotoğrafına yer verildiği, 4’ünde istismarcının, 2’sinde de hem mağdurun hem de istismarcının fotoğrafının kullandığı görülmüştür.
Dolayısı ile medya içeriklerinin çocuğun, mağdurun, kadının, bireyin ve toplumun yararını gözetecek, kişiye ve yakınlarına duygusal yönden zarara vermeyecek, kişiyi ve toplumu travmatize etmeyecek şekilde sunulması, kullanılan başlık ve görsellerin, çocuk ve insan haklarına, yayın etiğine uygun olması gerekmektedir. Bu konunun hem yayıncının hem de medya içeriğini kişisel sosyal medya hesaplarında paylaşarak yayılmasını sağlayan izleyici ve takipçilerin de sorumluluğu olduğu unutulmamalıdır. Medyanın kadını, çocuğu, bireyi temsil etme biçiminin, toplumun tutumunu ve bakış açısını şekillendirdiğini unutmamak gerekmekte ve bu vicdani sorumluluk duygusu ile hareket etmek gerekmektedir. 
Medya psikolojisi uzmanı Adorro (2001), televizyon, gazete, dergi gibi sosyal medya araçlarının genellikle dikkatimizi dağıttığını ve bu araçların kendimizi anlayacak süreçleri engellediğini, sosyolojik ve siyasal gerçekliği anlamaktan uzaklaştırmak için tasarlandığını ifade etmektedir. Ona göre, haberlerden dizilere, video kliplerinden bilgisayar oyunlarına, değişen medya içeriklerinin, izleyicinin karmaşık algı ve hikayelerin içinde kaybolmasına neden olmakta ve böylece içinde bulunduğu dünyayı sorgulamasına izin vermemektedir. Medyanın algı yönetimi işlevi ile belirlendiği bir “açık hava hapishanesi” olduğunu ifade etmektedir. Üretilen medya içeriklerinin hayatımızı kuşatan sosyo-ekonomik ve politik sorunları göz ardı etmemize neden olduğunu belirtmektedir. 
Medya psikolojisi uzmanı Althusser de, medyanın insan tutum ve davranışlarını belirlemede önemli bir etkiye sahiptir. Toplumsal gündemi meşgul etmek istediğinde, bir olayı ya da konuyu genelde sık tekrarla, çarpıcı ve büyük görüntülerle ya da sansasyonel bir dille vermektedir. Dolayısı ile medyanın yarattığı gündem toplumun da gündemi olmaktadır. Tüm bunlar, medyanın toplum üzerindeki “algı yönetimi” gücünü göstermektedir. 
Medyanın insan davranışlarını yönlendirme ve şekillendirme etkisi olduğu gibi, izleyicinin de medya içeriğine yön ve şekil verme etkisi bulunduğunu da unutmamak gerekir. İzleyicinin seçimi, izleme oranları, takip ve beğeni oranları da medya içeriğini etkileme gücüne sahiptir. Dolayısı ile izleyicinin medya içeriklerini, medya içeriklerinin de izleyiciyi değiştirme, yön verme ve şekillendirme gücü bulunmaktadır. Birey ve toplum ruh sağlığına duyarlı medya içeriklerinin üretilmesini ve bunun için de izleyicilerin kendi üzerine düşen seçiciliğin önemini fark edebilmesi umuduyla…
Keyifli bir hafta dileğiyle…
e-mail: [email protected]

 

Yazarın Diğer Yazıları