AYRILIK KAYGISI (SEPERASYON ANKSİYETESİ)
PSİKOLOG SAADET ELEVLİ
- 371
Çocukluk döneminde belli korkular belli yaş grupları için normal kabul edilirken belli yaş gruplarında ise bozukluk olarak değerlendirilir. Örneğin 0-3 yaş arasında bir çocuğun bakım veren kişilerden ayrılırken kaygı ve korku tepkileri vermesi normalken, okul çağındaki bir çocuğun anneden ayrılma konusunda aşırı duygusal tepki yaşaması müdahale edilmesi gereken bir durum olarak değerlendirilir. Çocukların yaşlarının ilerlemesiyle beraber sosyalleştikçe, diğerleri ile iletişim kurmayı öğrendikçe korkularının azalarak bitmesi, bakım veren kişilerden kolaylıkla ayrılabilmeleri beklenir. Ancak bu kaygıyı bir ilkokul öğrencisinin yaşaması bir kaygı bozukluğuna işaret edebilir. Ayrılık anksiyetesi bozukluğu olan çocuklar ayrılık söz konusu olduğunda abartılı tepkiler gösterir; ağlar, titrer, huzursuzlaşır, bedensel yakınmalar ifade eder, ebeveynine yapışır ve bırakmak istemezler. Ailelerinin, teselli edici ve yatıştırıcı konuşmaları onları rahatlatamaz. Çoğunlukla çocuğun ifade ettiği korkular çocuğun ya da ailesinin başına bir şey geleceği, birinin zarar göreceği ya da ayrılığın sürekli olacağı yönündedir. Okulda yaşanan sıkıntılar, temelsiz bedensel yakınmalar aileleri yardım almaya yönelten başlıca sebeplerdir. Ayrılmaya çocuğun tepkisi önceleri sadece bir alanda iken tedavi edilmezse gittikçe yayılır ve şiddetlenir, ileri durumlarda kusma, karın ağrısı, ateşlenme gibi bedensel yakınmalar da eşlik edebilir. Çocuk eskiden yapabildiği şeyleri artık yapamaz hale gelebilir. Özellikle çocuğun okula veya anaokuluna başladığı dönemlerde bu durum belirgin olarak ortaya çıkar ve çocuk kesinlikle okula veya başka herhangi bir benzer kuruma gitmek istemez. Yapılan araştırmalar kaygı bozukluğu yaşayan çocukların ailelerinde de kaygı bozukluğu öykülerinin bulunduğunu, öğrenilme yoluyla çocuğa aktarılabileceği gibi, genetik bir yatkınlığın söz konusu olduğunu ifade etmektedir.
Çocuklarda ayrılık anksiyetesinin oluşumunda etkili risk etmenleri başında okulla ilgili bazı olumsuzluklar, yeni kardeş doğumu, bir yakının ölümü, çocuğun anne ya da babasından uzun süre ayrı kalması, anne-çocuk ilişkisinde karşılıklı bağımlılık bulunmaktadır. Çocuğun okulla ilk tanıştığı dönemlerde, okulda yaşadığı başarısızlıklar geçici olarak okula gitmek istememesine neden olabilir; ancak bu korkular uygun ebeveyn tutumları ve okulun desteği ile ortadan kalkabilir. Genellikle ayrılma anksiyetesi yaşayan çocukların, daha önceki gelişim dönemlerinde anne ve çocuk arasında bağlanma ya da ayrılık güçlükleri gibi sorunlar yaşadıkları görülmektedir. Araştırmalar bu çocukların annelerinde de anksiyete bozukluğu ya da depresif bozukluklar olduğunu göstermektedir. Özellikle panik bozukluk tanısı alan annelerin çocuklarında ayrılık anksiyetesinin daha yüksek olduğu bulgulanmıştır. Ayrılma Anksiyetesi yaşayan çocukların, birinci derece akrabalarında da ayrılıklar konusunda sıkıntı yaşadıkları gözlenmektedir.
Anne çocuk arasındaki ilişkinin niteliği çocuklarda ayrılık anksiyetesinin oluşumunda önemli bir faktördür. Çocuğa aşırı düşkün ve korumacı ebeveyn tutumu, aşırı korumacılık nedeniyle çocuğa yaşına uygun sorumlulukların verilmemesi, aşırı katı disiplin uygulanması, aşırı katı kuralların konulması, örnek olmak yerine, sürekli uyarıların yapıldığı eğitim anlayışının olması, sürekli suçlayıcı ve eleştirel tutuma sahip olunması da çocuklarda uyum problemleri yaşamalarına neden olabilmektedir. Çocuğun en önemli özdeşim nesnelerinden birisi annesidir. Bu nedenle annenin çocuğuna yönelik geliştirdiği tutumlar çocuk üzerinde oldukça etkilidir. Kaygı düzeyi yüksek, dış dünyaya güvensiz bir annenin çocuğunun da güvensiz, kaygılı, tedirgin olması, anneden ayrıldığında aşırı korku tepkisi yaşaması şaşırtıcı değildir.
Ayrılık anksiyetesi yaşayan çocukların tedavisinde çocukla bireysel görüşmeler, oyun terapisi uygulamaları, aile içi çocuğa yönelik tutumların düzenlenmesi ve gerektiğinde ilaç tedavisi uygulanmaktadır. Tedavinin olumlu sonuç vermesinde önemli nokta, ailelerin terapist ile işbirliği içinde hareket etmesi ve yönlendirmelere uygun tutumlar geliştirme yönünde istekli olmalarıdır.