Prof. Dr. Osman Genç - Fizyoloji uzmanı

Liyakat

Prof. Dr. Osman Genç - Fizyoloji uzmanı

  • 1517

Eğitim, öğretim hepimizin kabul ettiği gibi çok önemli. Kendim de üniversitede öğrencilerime anlatmaya çalıştım. Yeri geldiğinde “kimse doktor olmak zorunda değil” diye ifade ettim. Ama olacak olan adam gibi olmalı. Yarım yamalak bilgilerle ahkam kesmenin bedelinin ağır olacağını ifade eden “yarım doktor candan, yarım imam dinden eder” diye atasözümüzü anlatmaya çalıştım.
Mühendislik fakültesindeki bir anıyı sizlerle paylaşmak istiyorum.
“[İstanbul Teknik Üniversitesi’nde, sene 2003 yılı, henüz 19 yaşında ikinci sınıf öğrencisi, aklı bir karış havada gezen birisiydim. 
Bir gün, mukavemet dersindeydi, değerli hocamız, öğrenciler tarafından korkulan biriydi. Herkes, kendisinin çok gaddar ve acımasız olduğunu söylerdi. Dersin ara sınavdaki sınıf ortalamaları 100 üzerinden 15-20 oluyordu. Dediğim gibi, sınıftaki herkes gençlik yıllarının başında, aklı fikri eğlencede olan gençlerdik...
Bir gün, bir arkadaşımız isyan etti: "Sayın hocam, bize o kadar düşük notlar veriyorsunuz ki ortalamamız düşüyor. Hevesimizi yitiriyoruz" diye. Hocamız derin bir nefes aldı ve cevapladı: "Haksızlık mı yapıyorum? Buna mı itirazınız var?" 
Arkadaşımız biraz laubali bir şekilde "Gidiş yolumuz doğru olan sorularda, bir virgül kaydırdık diye sıfır puan veriyorsunuz" diyerek serzenişte bulundu. Hocamızın yüzü aniden gerildi ve birden haykırmaya başladı:
"DEMEK VİRGÜL YÜZÜNDEN PUAN KIRIYORUM!" 
"Hiç kimse sınıftan çıkmayacak. Hepiniz burada bekleyeceksiniz. Eğer sınıftan çıkan olursa; dersten bırakırım" diye sözünü bitirdi ve bir hışımla sınıftan dışarı çıktı. Hepimiz şaşkın bir şekilde birbirimizin yüzüne bakıyorduk. Ne olacağı hakkında hiçbir fikrimiz yoktu. 
Sonra aniden sınıfın kapısı açıldı ve elinde kocaman bir slayt makinesi ile içeriye girdi. Şaşkın ve korkulu bir şekilde kendisini izliyorduk. Hemen bir kutu slaytı hızlıca makineye yerleştirdi. Halen sinirle soluyordu ve sınıfa tekrar seslendi: "Hiçbiriniz dışarıya çıkmayacak!"
Ekrana gelen ilk görüntüde, kalorifer peteği altında sıkışarak can vermiş bir vatandaşımız vardı. Az önce meraklı ve uğultulu olan grubun sesi bıçak gibi kesilmişti. İğrenerek yüzünü dönenler, ağlamaya başlayanlar, hatta kusan bir arkadaşımız dahi olmuştu. 
Bir sonraki slaytta ise; deprem göçüğü sebebiyle patlayan bir kazan dairesinden fışkıran sular sebebiyle vefat eden bir yatakhane dolusu ortaokul öğrencisi vardı. Hocamız, buz kesmiş sınıfa doğru döndü ve sesini bir ton yumuşattı. Ama halen öfkeliydi. 
"Soralım bu zavallı vatandaşlarımıza, virgülün yeri neresiymiş... Gidiş yolu doğru olan herkesi mezun etmemiz gereken bir kurum olmamız lazım aslında. Ne de olsa iyi niyet var değil mi?"... Sonra aniden elindeki tebeşiri tahtaya fırlattı.
"Ben o niyete tüküreyim! E**ğlueşekler! Siz nerede olduğunuzu, ne okuduğunuzu sanıyorsunuz?! Çocuk oyunu mu? O virgül yüzünden insanlar ölüyor. İstersen onlara soralım Tolga (isim uydurulmuştur) efendi. Belki sana puan verirler. Gidiş yoluymuş... Yolunuzun belasını versinler..."
"Eskiden sizin yaşınızdaki insanlar, savaşta tünel kazıyorlardı, siper yapıyorlardı, köprü yapıyorlardı. Müderrishane bu yüzden kurulmuştu. Okuduğunuz okulu hobi olarak görüyorsanız; yarın derhal kaydınızı alın bu okuldan. Gidip eğlenin istediğiniz yerde. Bu meslekte kayan şey, virgül değil hayattır. Senin bir anlık ihmalin, yetersizliğin, bu slaytta görmüş olduğun suçsuz insanların ölümüne neden olacaktır. 
Sen sadece doktorluk kutsal bilirsin. Her meslek kutsaldır. 
Yaşayan ve yaşatan herkes kıymetlidir. 
Siz bu ülkenin aptal gençliği değilsiniz. 
Siz umutsunuz! 
Siz geleceksiniz! 
Biz elimizden geleni yapmaya çalıştık ama olmadı. Belki siz başarırsınız diye yırtınıyorum. Bir umudum var sizden çocuklarım. Boğaz köprüsü yapılırken gece gündüz çalıştım. Babamın cenazesine zamanında gidemedim. Açılacağı gün gittiğimde "Senin protokolde yerin yok, hadi yoluna git" dediler.
Benim tek istediğim, tıpkı cumhuriyetin ilk yıllarındaki gibi, protokolde validen önce gelen, halkın bir öğretmen ve bir doktor kadar sevdiği mühendisleri yetiştirmek. O mühendislerin, kendilerine sevgi ve saygı duyan insanları, tüm bilim ve ahlak ile korumaya çalışmalarıdır. Bu vatanın yetiştirdiği insanlar olarak, bu vatana sahip çıkmanızdır. Sizler çocuk değilsiniz. Derslerinize iyi çalışmanız ve de kendinizi hep geliştirmeniz lazım. Puan için yalvaran değil, muasır medeniyetler için çabalayan insanlar olmanız lazım" dedi.
Sonra Tolga'ya döndü ve "Sen katil misin Tolga?" diye sordu. Tolga'nın gözleri halen yatakhanedeki ölü çocuklara bakıyordu. Hepimiz gibi onun da boğazı düğümlenmişti ve ağlamaklıydı. Titreyerek "Hayır hocam" diyebildi.
Ve sonra sayın hocam hiç unutmayacağım şu sözleri söyledi:
"Beni bir katilin hocası olarak andırmayın. Bana gaddar diyebilirsiniz... Bana acımasız diyebilirsiniz... Ama bana bir katili mezun etmiş hoca demeyin, dedirtmeyin. Bu benim sizden tek isteğim ve vasiyetimdir."]”
Mualla YASSIMAN Hoca hanımın
sayfasından ALINTI'dır.
On ilde ciddi şekilde etkili olan Kahramanmaraş depreminin sonuçlarını görüyoruz.
Hangi mesleği icra ediyorsanız liyakat çok önemli. Bu nedenle eğitim de öğretim de beşikten mezara kadar devam eder/etmeli.
Selamlar Sevgiler Saygılar
 

Yazarın Diğer Yazıları