LÜTFEN BANA ENGEL OLMA
Elif Öztürk / ELif'le İçsel Farkındalık
- 234
Bu satırlarımla sizlere, her gün karşılaştığımız durumlardan bahsedeceğim. Engelli olmaya inat sürdürdüğümüz hayatlarımıza sevgiden örülmüş zincir vurma eğiliminden bahsedeceğim.
Hayatınızın bir karesinde gözlerinizin görme yetisini kaybetmişsinizdir ve sizi yeni bir hayat karşılar. Artık görmüyorsunuzdur ve her şeye dokunarak, tek tek yeniden öğrenmeye başlayacaksınızdır. Tanıdığınız eşyalarınız, evinizde odanıza giden koridorun duvarı, yemek yerken kullandığınız kaşık çatal size yabancı gelecektir. Bu gelenleri kalbiniz reddedecek, aklınız onu tanımanızı isteyecektir. Yeninin getirdikleri ile karışan hayatınız a eskiye tutunma haliniz katılacaktır. Hayat anlamsız, tatsız olur.
Kaosun içinde oradan oraya sürüklenirken yabancı size hiç fark ettirmeden tanıdık olacaktır. Öğrettikleriyle, önüne katıp getirdikleriyle hükmünü sürdürecektir. Kalbiniz reddetmeyi bırakmış, eskiye olan özlemini derinlerine saklamıştır. Ne kanayan ne de kabuk tutan kaybetme duygusuna sarılmıştır. Zoraki olarak mantığa eşlik edip “Nasıl yaparım?” sorusuna acımadan ve acıtmadan cevaplar aramaktadır. Bulduklarıyla neşenin izinde yol alıp, hayatın iplerinin başkalarının elinde olduğu duygusundan biraz olsun sıyrılmaktadır.
Akıl her şeyi çoktan kabul edip kucak açsa da yeni karşılaştığı düşüncelerle çarpışmaktadır. Harekete geçtiği ilk adımda bağımlı olma durumu yüzüne vurulur. Beden bir anda öfkeyle “Ellerim ayaklarım tutuyor. Kaslarım, kemiklerim ve parmaklarım çalışıyor. Her şeyi yapabilir.” Diye tepki verir. Zihinde bir şimşek çakar. “Öğrendiklerim boşuna mı?” diye şiddetle sorar. Sorgulama başlayınca hayatın bütün unsurları karşısına dikilir.
“Görmeyen gözlerin eşliğinde nefes alan beden süregelen hayatta korunmalıdır.”
Bir avazla hayat bağırmaktadır. Beden ayak direr onlara. Yapabilme olgusunun tohumu bir kez düşmüştür belleğine. Hayatını kendi elinde tutma isteği can suyu olmuş, çatlamasına koşullar oluşturmuştu. Kendilik bilinci kök salmalı, aitliğe ve sahipliğe dönüşmeliydi.
Dünya gezegeninde nefes almanın en basit yetilerini, yaşama “Merhaba.” Dediğiniz evin sakinleri olanaksız olarak görmektedir. Aynı DNA’ya sahip olduğunuz aileniz size bariyerler koymak istemektedir. Koruma içgüdüsü adı altında sevgiden örülü bir kozanın içine hapsetme telaşına düşerler. Onların nazarında siz imkansızı istemektesinizdir. Oysa siz sadece imkanların getirdikleri ölçüde özgürce hayatınıza devam etmek istemektesinizdir. Yüreğinizin içinde yanan yaşam ışığının aydınlattığı yolunuzda hedeflerinize ve hayallerinize sıkı sıkıya sarılmaktasınızdır. Doğuştan sahip olunan yaşama hakkının iz düşümünde “Lütfen bana engel olma. Destek ol, yanımda ol ama karşımda durma.” Dersiniz en doğal hakkınızla.
Ailenize kendinizi anlatamaz, olması gereken ile olan arasındaki farkı bildiremezseniz sokaktaki insana neyi nasıl söyleyebilirsiniz ki? Toplum bireylerden oluşuyor der dururuz ama yanı başımızda olanlardan başlamak gerektiğinin ayırımına bir türlü gelemeyiz.
Bir engelliyi seviyorsanız kaygı ve korkularınızdan uzaklaşın. Hatta hemen soyunun ve üzerinizden atın. Hala taşıyorsanız sevgi sandığınız şeyle kaygı ve korku üretip duruyorsunuz. Farkında değilsiniz eminim. İyilik değil kötülük yapıyorsunuz. Lütfen şu sözleri bir düşünün.
“Lütfen bana engel olma. Destek ol, yanımda ol ama karşımda durma.”