
NATO'YA RAĞMEN TEK BAŞINAMIYIZ?
ATİLLA DUYAR
- 817
İkinci dünya savaşından sonra iki kutuplu sistemde Batı Bloku için güvenlik şemsiyesi olan ve özellikle Kıta Avrupa’sı bağlamında Sovyetler Birliği ve komünist tehdide karşı koruma kalkanı işlevi gören NATO, günümüzde en çok tartışılan uluslararası kurumların başında yer almaktadır.
Bir yandan NATO’nun varlığına ve konseptine ilişkin tartışmalar yürütülürken öte yandan NATO üyeleri arasında da ayrık davranma eğilimlerin de 2000 li yılların başından itibaren artışlar gözlemlenmektedir.
Doğal şekilde bu durumun temel sebebinin uluslararası sistemin yapısal değişimi olduğu savı, genel kabul görmektedir. Ancak son günlerde NATO içerisinde daha önceki dönemlerle mukayese edilmeyecek derecede ciddi bir ayrışma ve üye ülkeler arasında sorunların baş göstermesi söz konusudur. Aslında , Rusya’nın Ukrayna’yı işgali öncesinde Rus harekat planlayıcıları bu durumu lehlerine kullandıkları da görülmektedir.
Bu tespiti haklı çıkaracak son gelişme ise Germen Marshall Fund/Alman Marshall Fonu ve Bertelsman Vakfı tarafından 11 NATO üyesi ülkede yapılan ‘Transatlantik Trendler’ anketinin sonuçlarıdır.
29 Mart-13 Nisan 2021 tarihleri arasında, ABD, Kanada, Fransa, Britanya, İtalya, Hollanda, Polonya, Almanya, Bulgaristan, İspanya da 18 yaş üstü ve çeşitli yaş gruplarından oluşan biner kişiyle yapılan anket sonuçlarına göre;
• Amerika Birleşik Devletleri (ABD) vatandaşlarının yüzde 42’si,
• Almanya ve Hollanda vatandaşlarının yüzde 76’sı,
• Bulgaristan vatandaşların yüzde 54’ü,
• İtalya vatandaşlarının yüzde 73’ü,
• Fransızların ise yüzde 72’si
•
Türkiye’yi “güvenilmez” olarak nitelemişlerdir.
Yukarıda bahsedilen anket üzerinden bir değerlendirme yapıldığında NATO-Türkiye ilişkilerinde en temel sorunun “güven meselesi” olduğu açıkça ifade edilebilir. Güven sorununu gözler önüne seren bu anketler bağlamında ise iki önemli hususa dikkat edilmesi gerekmektedir.
Batılı değerler sistemi üzerinden tesis edilen müttefiklik mekanizması olan NATO’nun kurumsal kimliğine yönelik bu olumsuz algı örgütün geleceği noktasında oldukça karamsar bir tabloyu ortaya koymaktadır.
Çünkü günümüzde uluslararası ilişkilerde devletlerin tercihleri ve özellikle müttefiklik ilişkilerin tesisi veya bekası noktasında ulusal kamuoyunun desteği oldukça önemlidir. Aksi halde kamuoyu desteğinden yoksun bir ilişkinin sürdürülebilir olması ya da etkin bir şekilde işlemesi noktasında karar alıcılar çekimser davranmaya zorlanabilmektedir. Dolayısıyla kamuoyunun karar alıcıları baskı altına alması her geçen gün daha fazla ciddiyet arz edebilir ve bu da NATO’nun varlığına ilişkin ciddi bir sorun anlamına gelmektedir. Bu bağlamda son olarak NATO’nun da bu anket üzerinden bazı üye ülkelere mesajlar gönderdiğini düşünmek çok da yanlış bir tez değildir. Bu ülkelerden bir tanesinin ise Türkiye olduğu oldukça açıktır.
NATO anketi üzerinden gerek ankete dahil olan ülkelerin gerekse NATO’nun dolaylı bir şekilde “güvenilmez devlet” olarak nitelendirmeleri ve aynı günlerde ABD Dışişleri Bakanı Blinken’nin Senato’daki bir oturumda “Türkiye’nin bazen NATO müttefiki gibi davranmadığını” ifade etmesi, Türkiye’ye verilen çok açık mesajlardır.
Aynı şekilde Türk kamuoyunda da NATO’ya güvensizliğin her geçen gün artması gerçeği ortadadır. Bu gerçeklik üzerinden NATO-Türkiye ilişkilerinin mevcut şartlar itibarıyla adının konulması gerekirse; “Güvensizlik ile devam eden Müttefiklik” en doğru adlandırma gibi durmaktadır.
Eğer bahse konu güven sorunu aşılamaz ise hem Türkiye’nin NATO ve buna bağlı olarak ABD ve Batı ile ilişkileri olumsuz etkilenecek hem de NATO üyelerinin genelinde (hem karar alıcılar da hem de kamuoyunda) birbirine ve örgüte yönelik söz konusu olan güven sorunu, NATO’nun bekası açısından ciddi bir tehdit halini alacaktır.
Sonuç olarak;
Herhangi bir savaşa Türkiye’nin girmesi durumunda NATO ŞEMSİYESİNİN PEK OLUŞAMAYACAĞI TARAFIMIZDAN DEĞERLENDİRİLMEDİR.