Afi Can

YAZAR DİYALOGLARI

Afi Can

  • 968

Haftasonu sevdiğim bir yazar arkadaşım memleketin hususi meselelerini konuşmak için ziyaretime geldi.  

Doluydu belli… 

-İçleri insan ve makine ile dolmuş kentlerde tarihin önemsiz bir detayı olduğumuz gerçeği aklımızdan çıkıveriyor. Ben de, ne zaman İzmir'de Alsancak limanına bir bira içmek için çıksam muazzam boyutları ile homurdanan vapurlara hayretle bakarım. Gece beliren şehrin azameti beni hem etkiler hem ürkütür. Renkli gecelerde ne hayatların gizli olduğu gerçeği aklımın hesap hatası yapmasına neden olur. Zaten rakamlarla ve seslerle aram oldum olası iyi değildir. Ne teknik olarak, ne de ahenk olarak bir sesi diğer sesten ayırabilecek incelikte kulağım vardır. Ne de sesin hangi makamdan söylendiğini anlayabilecek bilgi birikimi.. İkisine de elverişli değil bünyem. Gelişimimin bu evresinde tatsız bir dönem yaşamış olmalıyım. Bunun benim açımdan başka bir izahı yok. En azından ben bulamadım. Zeka belirtilerim ortalamanın biraz üstünde, ama bu beni bırakın dahi yapmaya, sıradan bir iş yapmama bile yetmedi. Sivil hayatta iyi hünerleri olmayan kimseler işçi, az biraz kafası basanlar memur olarak sistematik işe alınır. Salt kas gücü olanlar ve tanrının tamamıyla gözetmeyi gözardı ettiği ve kulunun insafına bıraktığı ayaktakımları vardır. Eski çağlardaki köle pazarı gibi kentlerin merkezlerinde kahve veya belirli meydanlarda maraba pazarı kurulur. Günlük yevmiyeciler buradan tedarik edilir.  Kölelik kalktı diyen arkadaşlara duyurulur. Benim hitap biçimimden ziyade bu gerçeği görmenizi isterim. Başka türlü dikkatinizi çekmeyecek bu konu. Tüm yevmiyeci arkadaşlardan hitaplarım için özür dilerim. sadece derdimi tam ve vurucu olarak anlatabilmek adına böyle hileli bir yola başvurdum. Kusura bakmayın. Bende bu açıdan geniş bir çemberi temsil eden memur ailesine katıldım. Sivillerin kapıkulu olacağıma, devletin kapıkulu olurum dedim. İlk başlarda niyetimde gerçekten devlet memuru olarak emekli olmak, bir sahil kasabasında balık tutarken rakı içmekti. Tabii birde bu sahil kasabası emeklilik hayalinin olmazsa olmazı bir "taka" beni açık denizlere ulaştıracak çapta olması kafi bir taka… 

Kendimi kristof kolomp gibi hissettirmesi yeterliydi. İşlevleri ve niteliği benim için fazla mühim değildi. Bu hayalimdeki resmin son dokunuşunu da yaptım bahsettiğim takayla… Ama bu beklenenden önce oldu henüz 25 yaşında iken bu hayallerime erişmiştim.

Devam etti. Durmadı…

Devlet memurları çağımızda işçilerden daha fazla aşağılanmışlardır.  Egemen gücün halkın yararına olmayan işlerine alet oldukları ve keyfiyetten uzak, insani çalışma şartlarında, kurallarla … yaşam standartları sefalet derecesinde değil, yokluk derecesinde olduğu ve zamanla bolluğa dönüşeceği  algısını oluşturan, bir serap,onların sisteme bağlılığını sağlıyordu. İlginçti gerçekten hayatımın memurluk dönemleri.. Siviller devlet dairesinden çıkan memurların sudan çıkmış balığa döndüğünü söylerler sıklıkla ve bu genellemenin bir nedeni vardır. Batan esnafın genelde memur zihniyetli olmasından dolayı işleri olması gerektiği gibi kıvıramadığını, riski sevmediğini, parası kadar ticaret yapmaya çabalamasının sonucu olduğunu düşünürler. Memur zihniyeti yakıştırması da buradan gelir.

Ama o dillere pelesenk olmuş hataların hiç birini yapmadım. Daha sivil hayatım başlarken emeklilik sigortası düşlemeye başlamıştım. Emeklilik evraklarını almadan evvel ülkenin en büyük üç devlet bankasından yüklü miktarda kredi talebinde bulundum. Sivilde kuracağım işe sermaye oluşturmam gerekiyordu. Devlet memurlarının dış dünyadaki başarısızlıklarından dolayı girişimime sermayedar bulmam zor olacaktı. Bankaları kendime sponsor yapmam daha mantıklı görünmüştü gözüme… Memur zihniyetini de ilk bu kararımla kırmış olmalıyım.

Daha sonra kimi emekliler az miktardaki servetlerini arttırma uğraşına bulaşırlar…  
 
Ben de öyle yaptım.

Tam bir saat on iki dakikadır anlatıyor. Hatta benim anlamadığımı düşündüğü noktaların üzerinden bir daha  geçiyor anlamı kolaylaştırmak adına. Eksik ya da yanlış anlamamam içinde olabilir. Anladığıma ikna etmem ile birlikte devam ediyor anlatmaya… İçinden çıkılmaz bir durum. İtiraf etmeliyim başımı bu belaya ben bilerek soktum. Eğer bu sevimli belaya takılmasaydım daha ciddi sorunları olan meselelerle yüzleşmek durumunda kalacaktım. Ve yeni başlamış olan düşünürlük işime ilk set vurulmuş olacaktı. Piyasadaki ve piyasadan çekilmiş olan kötü şöhretli yazarların akıbetini biliyorum. Sonum onlar gibi olsun istemem. Halen bir grup genç Can Yücel'in mezarına şarap döküp küfür edip sevişiyorlar adam mezarında ters dönecek hemen tepesinde dönen dünyayı görse… Nazım hikmet pavyon şarkıcıları Azer gibi İbrahim gibi cezaevi şairine dönüştürüldü. Bahsettiği özgürlüğü kendi sığ dünyalarına hapsettiler elbirliği ile.. yazık diyeceğim ama kime yazık doğrusu bende anlamadım. Bir anda ağzımdan çıkıvermişti bu sözler… 

Bir ara sustu ihtiyaç molası verecek zannettim. Ama öyle olmadı "Necip bana mutfaktan bi su getir" dedi. Şaşaladım daha ben cevap veremeden anlatmaya devam etti. Gözleri ile bir yandan önünden çekilmemi, verdiği ulvi görevi gerçekleştirmemi işaret ediyordu. Uzatmadım. Kalktım arkamı döndüm bir iki adım attım baktım ki sesi ben uzaklaştıkça yükseliyor iş yaparken de kendisini dinlememi istiyor işte o an nasıl bir hata ile karşı karşıya olduğumu anladım.

Ve dönüp mutlu yıllar abi dedim… Evden çıktım. Bu haftasonu bu diyolog neticesinde arkadaşımda kalmak zorunda kaldım. Ve sizlerle paylaşmak istedim. Bu sorunları geride bırakabilmemiz ümidiyle …

Yeni yılda artık bir şeylerin bizim için topyekün değişmesi dilekleri ile tüm ülkeme iyi yıllar dilerim.Herşeyin gönlünüzce geçeceği bir yıl olsun sürçü lisan ettiysem affola….

Sevgiyle kalın,sağlıcakla kalın, edebiyatla kalın. 

Not: Kurgudur. Bazı noktalara dikkat çekme amaçlı yazılmıştır.

Yazarın Diğer Yazıları