Afi Can

NİTELİKLİ SEVGİ

Afi Can

  • 689

İnsan ırkı birçok köpeği ve kediyi laboratuarda bir araç olarak tasarladı ve tasarlamaya devam ediyor. İhtiyaçlarına göre yaratıklar icat ediyor. Ve bunu kapitalizmin hizmetine sunuyor. Din istismarı gibi hayvan istismarından ciddi rantlar elde ediyor insanoğlu…

Biz istediğimiz kadar görmezden gelelim…

Endüstriyel hayvancılık tüm dünyada insan ırkının geliştirdiği en adice beslenme türü…

Ve hepimiz bu sektörün demirbaşlarıyız.

İstesek de istemesekte…

Melez ırkları yaratmak için Nazi savaş deneylerini aratmayacak ürkütücülükte çeşitli girişimleri var insanoğlunun…

Açık seçik, gizli saklı değil, herkesin gözleri önünde yapıyorlar bu deneyleri ve sonucunda çıkan canları pazarlama zahmetine bile girmiyorlar…

Daha çok yumurtlayan tavuk icat ediyorlar günde iki, hatta üç kere, dört kez yumurtlayanın ömrü kısa olduğu için henüz piyasaya sürülmemiş bu tavuk ama üzerinde çalışıyormuş bilim insanları insanlık için…

Eskinin iki katı et tutan danalar, eskinin iki katı süt veren inekler, daha çok doğuran koyunlar, keçiler... Kuşlara girmiyorum.

Kedi boyutuna inen köpeklerin yenileri hamster boyutunda olacakmış…

Fiyatlarını da uygun tutacaklarmış…

Son kullanıcıya kolay erişilebilsin diye…

Sokaktan hayvan sahiplenen iyi kalpli köpek ve kedi severler

Taze tavuk ya da ton balığı mamaları ile evlerinde besleyecek

ve bazı hareketleri zorla ya da tehdit ve şantajla öğretecek ve daha da evcilleştirdiğini terbiye ettiğini düşündüğü hayvanlarını severek yatağına girecek…

Sevgi adı altında ki bu zulmü kabul etmeyen hayvanlar sokakta zehirlenme tehlikesi ile yaşayacak…

Bu canlar bize ne yaptı da onları başka hiçbir canlının yapamayacağı kadar kendimize oyuncak ettik.

Hangi din, hangi ahlak, hangi yasa, insanoğlunun bu sorumsuzca ve küstahça beslenme ve zulmetme merakına dur diyecek. Anlayabilmiş değilim…

Deri pahalı olduğu için kullanamayanları hariç tutarak, imkanı olan kimin deri kemeri, çantası, cüzdanı, ayakkabısı, tokası yada bunlardan birisi yok ki…

Kendimize ve hayvanlara ikiyüzlü davranmaktan vazgeçmeliyiz.

Gelin isterseniz bundan sonrasını sakince anlatalım, yeterince yükseldik sanırım.

Hem böylesi benim mizacıma da daha uygun düşecektir. Amacımız üzüm yemek bağcı ile bir alıp veremediğimiz yok. Meselenin çözümüne yönelik icraatlarda bulunamasakta çözme yetkisine sahip kimselerin bu konuda cılızlaşmış hafızalarına güçlü tohumlar ekerek göğe tomurcuk vermesini bekleyebiliriz. Bununda yolu meseleyi kaynağından ele almak yüzeysel yaklaşmamak diye düşünüyorum.

Yaşam konusunda hiç bir düşüncemizin olmaması, yaşama yaraşmayacak düşüncelerimiz olmasından yeğdir. Aksi haller insanları ve doğayı kafa karışıklığına hatta bilmeyerek kötülük etmeye yönlendirir. Bu hoş olmayan aslında arzulanmayan durum iki nedene uzanır. 

Bunlardan birincisi sevmeyi bilmemek, öteki ise saygısızlıktır. Sevmeyi bilmemek ya da becerememek, hiç kuşkusuz yaradana karşı işlenmiş bir ayıptır.  Bununla ilgili olarak, Mevlana ne güzel söyler: “Dibini görmediğin suya atlamadığın gibi sonunu bilmediğin sevgiye teslim etme kendini “ 

İkincisi saygısızlık;

Yaşam hakkına gösterilen saygısızlık ne denli büyükse insanların uğrayacağı tehlike de o denli büyük olur. 

Doğru sevgiyi bilmeyen kimseler  gene de sağduyu, felsefe, doğal bir inanç, yasalara saygı, töresel bir erdem gibi şeyleri tanımamazlık etmez; bütün bunlar da dinin olmadığı yerde bile insanın göstermelik de olsa  bir erdeme yönelmesini sağlar. Saygısızlık ise bunların hepsini kovar, insan ruhunda kendi zorbalığını kurar. Bundan dolayı, yanlış sevgi birçok zaman yaşamda karışıklığa yol açmıştır, çünkü dünyadan öteyi düşünmeyen sevmeyi bilmeyenler kendi kendilerini dizginlemek yada coşturmak zorunluluğunu duyarlar. Üstelik,insanların sevmeyi bilmediğini, Kurban bayramı günlerinde olduğu gibi, evcil ve yaban hayvanlarının yarıştırılmasında da görürüz.Oysa hayvanların yaşam hakkına saygı duymayan kimi toplumları kargaşaya sürüklemiş, toplumun bütün katmanlarını saran yeni bir sorun ortaya çıkarmıştır. Hayvanların yaşam hakkına saygızılıkta başı çeken halktır, bu konuda her zaman aklıselimler delilerin ardından gider, mantık ilkeleri uygulamalara yön vereceğine, tam tersine, uygulamalar ilkelere yön verir.

Sorun daha da içinden çıkılmaz hale gelir. O yüzden fantastikte olsa benim önerim;

sevginin niteliğini sorgulayan ve bunun da ötesinde sevginin ya da doğru sevginin olanaklı olup olmadığının araştırıldığı, sevgiyi nasıl elde ettiğimize de eğilen bir ders olarak okullarda verilmeli… Böylelikle çocuklarımız sevginin ne olmadığını daha net anlayabilirler. Hayvanların ve diğer canlıların yaşam hakkına saygı duyarak onları sevebileceğimizi öğretebiliriz. 

Sağlıcakla kalın, sevgiyle kalın, doğa ile kalın… Tüm dostlara keyifli haftalar dilerim...

Yazarın Diğer Yazıları