Prof. Dr. Nihat Aycan

Köy Enstitülerine Özgü Eğitim Modeli

Prof. Dr. Nihat Aycan

  • 902

Köy Enstitüsü zamanının Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in de söylediği gibi, Köy Enstitüleri ilkesi, tamamıyla bizimdir. Taklit değildir. Çünkü millet sevgisi gibi bir kaynaktan ilhamını almıştır. Pedagoji kitapları yazmaz, klasik pedagoji bilmez. Çünkü eğitim kuramı değil, ulusal kalkınmanın temel ilkesidir. Bu nedenle Cumhuriyet dönemi aydınlanmasının en önemli eserlerinden biri Köy Enstitüleridir. Köy enstitülerinin kanunlaşması, 17 Nisan 1940’da TBMM’de görüşülerek 278 oyla kabul edilmiştir. Bu sırada Büyük Millet Meclisinden ret oyu çıkmamıştır; fakat oylamaya katılmayanlar olmuştur. Oylamaya katılmayanlar arasında Celal Bayar, Adnan Menderes ve Fuat Köprülü gibi isimler de bulunmaktadır. Köy Enstitülerinin temel amaçlarını dört noktada toplanabilir. Bunlar:
1.    Yeni toplum değerlerinin geliştirilmesi,
2.    Ulusal kültürün yaratılması ve geliştirilmesi,
3.    Ekonomik yaşamın uzmanlaşması,
4.    Üretimin ve verimliliğin arttırılmasıdır.
Köy Enstitülerinin köylerden alıp yetiştirdiği ve yine köylere gönderdiği eğitimcilerle önemli bir eğitim atılımı başlatılmış, bunlarla birlikte köylerde başta köy edebiyatı olmak üzere her alanda yeni bir devir açılmıştır. Bu dönemin ve 1960’a kadar devam eden yıllardaki yazarların örneğin romanları, ülkenin ağırlıklı nüfusunu oluşturan köylülüğe yönelmiştir. Bunlardan bazısı Talip Apaydın, Fakir Baykurt, Mehmet Başaran, Osman Şahin, Mahmut Makal, Kemal Burkay, Emin Özdemir, Ümit Kaftancıoğlu, Dursun Akçam gibi isimler olup edebiyatın çeşitli alanlarında eser veren Köy Enstitüsü mezunlarıdır.
     Köy Enstitülerinin kuruluş gerekçesi, köyü geri kalmışlıktan, köylüyü yoksulluktan kurtaracak önder aydın tipini yetiştirmektir. Köy Enstitülerinin mimarı olarak kabul edilen İsmail Hakkı Tonguç köy güzelleşmedikçe bütün memleket güzelleşemez, köy canlandırılmadıkça memleketin umumi hayatı canlanamaz. Köy çiçeklenmedikçe kasaba ve şehirler çiçeklenemez. Köylü gülmedikçe şehirli de gülemez. Köylü olmadıkça millet doyamaz. Köylü topraksız kalırsa şehirli halkın da büyük çoğunluğu evsiz ve yurtsuz kalır demiştir. Zamanın Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Köy Enstitülerine öğretmenler yetiştiren Hasanoğlan’da yol kenarında koyun güden çocukların azıklarında ekmek parçasının yanında klasikler görünce aradığını bulduğunu ve gelecekten umutlu olduğunu belirtmiştir. Çünkü Köy Enstitülüleri; duvar ören, tarım yapan, marangozluk, demircilik yapan, aynı zamanda dünya klasiklerini okuyan ve müzik yaparak ruhunu güzelleştiren mutlu insanları yetiştirmektedir. Bu nedenle her köy enstitüsü bir inceleme merkezi olarak gelişmekteydi. Bölgesinin bir eğitim ve kültür yuvası olarak çevresindeki köyleri tanımakta, oraların sosyoekonomik ve kültürel yapılarına ilişkin araştırmalar yapmaktaydı. Öğrencilerin 45 günlük dinlencelerinde, yaptıkları incelemeler ve diğer yollarla yapılan araştırmalarla "köy inceleme dosyaları" tutulmaktaydı. Köy incelemelerine merkez ve kaynak oluşturmak üzere, köy okullarını ve Köy Enstitülerini ilgilendiren çeşitli konular üzerinde bilimsel araştırmalar yapmak için Türk Eğitim Sisteminde son derece önemli bir yere sahip olan Yüksek Köy Enstitüsü, 1942 yılında Ankara’daki Hasanoğlan Köy Enstitüsü bünyesinde kurulmuştur. Burada beş yıllık enstitüyü bitirip öğretmenliğe hak kazanan öğrenciler, sınavı kazanırlarsa, bu yüksekokulda güzel sanatlar, yapı işleri, zirai işletme gibi dallarda, enstitülere öğretmen olmak üzere eğitim görüyorlardı. Yüksek enstitüyü bitirebilmek için akademik bir araştırma yapmaları gerekiyordu. Tez niteliğindeki bu araştırma, yöredeki çocuk bakımından yerel folklorun derlemesine kadar her konuda olabiliyordu. Sonuçta amaç, köyün kalkınmasına katkıda bulunmaktı. Bazı enstitülerin hemen yanı başında bir amfitiyatro kurulmuştur. Buralardaki amfitiyatrolar Anadolu’da yıllar sonra kurulan ilk amfitiyatro idiler. Buralarda köy çocukları Gogol, Moliere, Shakespeare, Çehov oynuyor, köylüler de izliyorlardı. İkinci Dünya Savaşı’nın zor koşullarında ekmeğin karneyle verildiği, açlık tehlikesinin baş gösterdiği, bulaşıcı hastalıkların son derece yaygın olduğu, toplumumuzun fakir ve eğitimsiz olduğu bir dönemde, Köy Enstitüleri en çok ihmal edilmiş kesim olan köy toplumundan başlayarak tüm ülkenin kalkınmasını ve modernleşmesini amaçlamıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ile başlayan aydınlanma hareketinin en özgün örneği olan Köy Enstitülerinin, başarılı işlevlerinin dünyada da yankı bulduğu söylenebilir. Eğitim bilimci John Dewey, tarihçi Arnold Toynbee, Fredrik Fernau Köy Enstitülerinin özgün modelini dünyaya duyuran isimlerdendir. Günümüzün moda eğitim modellerinden Okul Dışı Eğitim (Out of School Education), Fen Okuryazarlığı (Science Literacy), Demokratik Eğitim (Democratic Education), Laik Eğitim (Lay Education), Montessori Eğitimi (Montessori Education), Yaşam Boyu Öğrenme (Life-Long Learning), Toplumsal Cinsiyet Eşitliği (Gender Mainstreaming)’in tüm uygulamaları Köy Enstitülerinde görülür. Sonuç olarak, Eğitimin gerçek işlevi, insanın yaşam ve doğa karşısında güçlü olmasını sağlamaktır. Köy Enstitüleri iş içinde eğitim ilkesinden hareket ederek bu doğruları hayata geçirmiştir. Köy Enstitülerinde ezbercilikten uzak bir eğitim anlayışı görülmüştür. Köy Enstitülerinde genel kültür derslerinin öğretiminde bilgiler öğrencilerin zihinlerine depolanmamış, bu bilgilerin günlük hayatta ne işe yaradığı ve uygulama alanları kavratılarak öğretilmeye çalışılmıştır. Bu Enstitüler; köy toplumundan başlayarak tüm ülkenin kalkınmasını ve modernleşmesini amaçlamıştır. Köyün ekonomik, toplumsal açıdan kalkınması için 17 bin öğretmen yetiştirilerek köye atanmış, köy okullarında okuyan öğrenci sayısı üç kat artmıştır. Enstitülerin önemli toplumsal etkisinden birisi de köylerin geleneksel ağa-eşraf hiyerarşik yapısını tehdit etmeye başlamasıdır. Köy Enstitüleri; bulunduğu çevreyi araştıran, geliştiren ve çevrenin kalkınmasını da üstlenmiş kurumlardır. 
     
      
     
      
     
     
     
     


 

Yazarın Diğer Yazıları