
Aile Dizimi (2)
Elif Öztürk / ELif'le İçsel Farkındalık
- 49
Çevrendeki insanlara bakıyorsun. Derin çizgilerle kuşatılmış çehrelerde yarım yamalak gülüşler sıkıştırılmış. Umutlu olmak ile çaresiz kalmak arasında kalan bakışlar. Sıkıntısının içinde nefes almaya çalışan ne çok insan var değil mi? Şık kaliteli koltuklarda oturan, kendi düşünceleriyle boğuşan ne çok ruh var değil mi? Tek sen değilsin. Bunu bilmek seni mutlu mu eder? Rahatlatır mı? Arkana yaslanıp bir “oh” der misin? Peki öyle söylersen insanlık suçu mu işlersin aynı deden gibi?
“Aynı deden gibi… aynı…”
Cümleni tamamlayamıyorsun değil mi? Zihninde can bulmasına dahi katlanamıyorsun. Bir an önce ruh hekiminin odasına gitmek istiyorsun. Bu adamı yeni basım uygulamalarından bir tanesinden bulmuştun ve sanal dünyanın nimetlerinden yararlanmıştın. Yeni terapi teknikleriniuyguladığını okuyunca hemen randevu almıştın. Yüzüne yerleşen tebessüm annenin sözlerini hatırlayınca kayboluyor.
“o senin deden. Her ne yaparsa yapsın bunu değiştiremezsin. Kabul et! Aynı benim gibi başka bir şansın yok.”
Başka kelimelerle aynı anlama gelen bu cümleleri yıllarca duydun değil mi? İlk işittiğinde küçücük bir çocuktun. Sınıfta bir arkadaşın herkese ilan etmişti. Hemen peşinden diğer çocuklar alay etmişlerdi. Şaşkınlık içinde söylenenlere inanmamıştın ağlayarak eve gelmiştin. Olanları anlattıktan sonra daha fazlasını öğrenmiştin. O güne kadar bildiğin her şey yerle yeksan olmuştu. Bunları nasıl hatırladığını hiç merak etmiyorsun. Dedenin her mevzusu açıldığında annen ile baban arasında peydah olan tartışmalardan hafıza sarayına defalarca kayıt edildiğini biliyorsun. Eski sevgilin “İnsanlara olan güvenini ilk bu zaman kaybetmişsin” demişti seni terk ederken. Doğru olabilir mi? Doğduğun andan itibaren yanı başında olan, her şeyden ve herkesten en çok sevdiğin iki varlık sana yalan söylemişlerdi. Dedenin her sözü geçtiğinde yalan konusunu da hatırladın değil mi?
Geçmişin tozlu sokaklarında gezerken adının ünlendiğini duyuyorsun.