
KANATLANAN SÖZCÜKLER YA DA ŞİİR
Coşkun Karabulut / Kültür Sanat
- 1355
Biliyorsunuz düzyazı da, şiir de sözcüklerden meydana gelir. Anlamlarında herkesin mutabık kaldığı ve herkese aynı anlamları ileten sözlüklerde yer alan sözcüklerden meydana gelir .Ama bu sözcükler öyle işlemlerden geçer ki kimine şiir denir kimine öykü, deneme, roman yani düzyazı. Şiir de düzyazı da sözlük anlamlarıyla yeni yazılan metne girerken hepsi bilinen herkese ortak anlamlarını koruyarak girerler.
Ne var ki, sözcükler bu halleriyle şiir olmaya yetmezler. Yani bir anlamda şiire ve düzyazıya ayaklarıyla yürüyerek gelen sözcüklerin şiir olması için ayrıca fazladan bir de kanat takması lazımdır. Yürümek düzyazı için yeterken şiir olması için sözcüğün uçması da gerekir.
Yürümek, sözcüğün herkese ortak anlamlarıyla metne girmesi, uçması ise şiire özgü anlamını kuşanmasl ve o şiire özgü mecazi anlamına kavuşarak şiir olma şerefine erişmesidir. Şiir ayaklarda değil, kanatlardadır. Sözcük sadece yürüyorsa ve uçamıyorsa ne kadar şaşaalı ve tantanalı olursa olsun şiir değildir.
Sözcüğün uçması demek, sözlükten getirdiği , herkesce kabul edilen , anlaşılır, bilinen, herkese ortak anlamını şiir olacak metne yerlestirdikten sonra ; edebiyatta çok kullanılan ve şiirin olmazsa olmazları olan benzetme, egretileme, mecaz, kinaye, metafor artık ne derseniz sanatlar kullanılarak sözcüğe kanat takılır Sonra sözcük bu kanatlar sayesinde uçmaya başlar. Gidip Şiiristan' dan mevcut sözlük anlamına ek olarak, sadece o şiire özgü biricik anlam ya da anlamlarını da alır, o metnin şiir olması icin gerekli şiir baharatlarını ve kokularını alır ve metne geri dönerek, düzyazıdan oluşan metnin tamamını şiire dönüştürür
Sıradan okuyucu metinde sadece henüz şiire dönüşmeyen sözlük anlamlarıyla ayakları görür ve bu çerçevede anladığını anlar. Şiir okuyucusu, mecaz anlamları görür, kanatları ve uçan sözcükleri de görür, şiiri yakalar ve mutlu olur.
İşin erbabı ise kullanılan sanatları da görür, bütünü görür ve bunlardan namuslu olan adalet sahipleri iyi şiiri daha geniş kitlelere ve gelecek kuşaklara aktarmayı kendilerine insanlık borcu olarak görürler