Nerden başlayalım bilemedim. Uzun süredir dünyada ve ülkede hakim olan karmaşadan ziyadesiyle payına düşeni herkes alıyor. Biraz da payımıza düşmesin be bilader böyle dertler tasalar.. Uzun hukuki ihtilaflar kaptırdığımız meblağları geri alabilmek adına verdiğimiz mücadeleler, icralar, ceza tehditleri, idare tehditleri falan derken ekonomik kaynaklarımızın tükenmesi, borçlarımızın artık ödenemeyecek noktaya gelmesi derken daha neler olabilir acaba diye düşünüyorum.Neydi bu memleketin güzel insanları bu kadar dert çukuruna iten, inanın bilmiyorum. Taşı, heykel olmaya zorlayamazsın ancak taşın içinde ki o heykel potansiyelini sen düzünce yontarak dışarı çıkarabilirsin ama elimize verdikleri meyva bıçakları ile bu iş zor görünüyor artık bıçak yontmuyor. Yenisi gelmeden de bu heykel taş olarak kalmaya devam eder.Bu kadar çok cephede mücadele verirken, insanın içindeki o “yontan el” bile nasır tutar. Ne diyelim milletçe başımızı daha kötü belaya soktuğumuz dönemlerde oldu. O yüzden bu geçer yahu dedikten sonra. Moda olduğu üzere pembe masallar dizimize hammurabi’nin yerinden devam ediyoruz. Konumuz “kurnaca aşk,hileli sevgi”. Tabii konu olunca insanoğlunun hiç değişmeyen makus talihinin ilk ve iyi yorumcularına ve onları oyunlarına bir göz attım buyrun birlikte hiç değişmeyen kaderimizi yorumlayalım.
Hammurabi'nin Yeri'nde hava, yine keskin rakı buğusu ve eski yalanların ağır kokusuyla doluydu. Tezgâhın üstündeki leke, sanki Othello'nun düşürdüğü Desdemona'nın mendili gibiydi. Kapı gıcırdadı. İçeri, gömleğinin yakası yırtık, gözlerinde ihanetin soğuk parıltısıyla Nihan sürüklendi. Peşinden, cebinden çıkan sahte aşk mektupları yere düşen Cem girdi.
"İki kere zehir," diye homurdandı Nihan, sesi bıçak gibi keskin.
Hammurabi, kadehleri doldururken göz ucuyla süzdü ikiliyi. "Yine mi aşk ihaneti?" diye sordu, sesi taş duvarlarda yankılandı.
Cem, rakıyı bir dikişte indirdi: "Aşk mı? O kör Cupid'in itleri! Seviyorum dedi, yeminler etti. Meğer hepsi kirli kalbinin sanatıymış."
Nihan, bardağı masaya çarparak: "Shakespeare bile yazmış A Lover's Complaint'te. O adam ki, derin argümanlar ve güçlü nedenlerle kandırırmış. Dindar yeminler eder, acı çektiğini iddia edermiş. Meğer hepsi sahte mücevhermiş."
Hammurabi, limonu bıçakla ikiye bölerken: "Iago gibi yani. Othello'nun kulağına vebalar fısıldayan. İyiliği zifte bulayan. Dürüstlük maskesi altında şeytanlık yapan."
Cem, ikinci rakıyı yapıştırdı: "Bir Yaz Gecesi Rüyası'ndaki Helena haklı. Aşk neden kör biliyor musun? Çünkü seçimde sıklıkla kandırılır. Şakacı oğlanların oyunda yemin bozması gibi, aşk da her yerde yeminini bozar."
Nihan'ın kahkahası acıyla karışıktı: "Demetrius, Helena'ya yeminler yağdırmış. Ama Hermia'nın sıcaklığını görünce eriyip gitmiş hepsi. Aşk denen şey, eriyen buzdan kalplerden ibaret."
Hammurabi, tezgâhı sildiği pis bezi fırlattı: "Kısasa Kısas'taki Angelo'yu hatırlayın. Dindarlık maskesi altında cinsel şehvet. Meşruiyete karşı hile. İşte tüm aşk hikayelerinin özü bu."
Cem, cebinden çıkardığı fotoğrafı yırttı: "Othello'da Iago ne demiş? 'İtibar, boş ve sahte bir dayatmadır; çoğu zaman hak edilmeden kazanılır ve hak etmeden kaybedilir.' Aşk da öyle. Boş ve sahte bir dayatma."
Nihan, son rakıyı dikerken anlattı: "Her Şey İyi Biter'deki Helena gibi. Kocası Bertram'ı yatağa çekmek için Diana'nın yerine geçmiş. Hileli eylemle yasal eylem. Bizimkiler de öyle. Aldatırlar, sonra 'ama seni seviyorum' derler."
Cem'in sesi titredi: "Cymbeline'daki Iachimo gibi. Imogen'ın odasına gizlice girip, bileziğini çalıp kocasını kandıran. Posthumus ne demiş sonra? 'Vay halime, herkesin nefret ettiği bir şeye dönüşmüşüm!' İhanet eden de, edilen de aynı çukura düşüyor.
Hammurabi, yeni şişeyi açarken: "Antonius ve Kleopatra'yı unutmayın. Antony, Kleopatra'ya olan düşkünlüğünün kılıcını zayıflattığını itiraf eder. 'Mısır, beni nereye sürükledin?' diye sorar. Aşk, dünyanın en büyük tuzağı."
Nihan başını salladı: "Othello'da şehvet, yeşil gözlü canavar kıskançlığa dönüşüyor. Iago, Desdemona'nın sevgisini 'bedensel şehvet' diye niteliyor. Othello, karısının namusunun 'kapkara' olduğunu düşünüyor. Aşk, şehvetle bulandığı anda ihanet başlıyor."
Cem, masaya yumruk attı: "Peki ya adalet? Venedik Taciri'ndeki Portia gibi. 'Merhametin niteliği zorlanamaz' diyor. Ama merhamet isteyene merhamet etmiyor. Kısasa kısas. Aldatan, aldatılır."
Hammurabi, tezgâhın altından defterini çıkardı. Sayfalarında Desdemona'nın boğulmuş çığlıkları, Kleopatra'nın kobra ısırığı, Angelo'nun ikiyüzlü duaları yazılıydı. "Aşk ve ihanet," dedi, "iki yüzlü bir madeni paranın yüzleri. Hep aynı hikaye. Değişen sadece oyuncular."
Nihan ayağa kalktı. Cebinden çıkardığı yüzüğü tezgâha fırlattı: "Al bunu Hammurabi. Bertram'ın yüzüğü gibi hatıra kalsın. Aşk denen yalanın kanıtı olsun."
Kapıyı çekip çıktı. Cem, bir süre boşluğa baktı. Sonra fısıldadı: "Troilus ve Cressida'yı haklı çıkardık. Aşk, ihanetle başlar, ihanetle biter."
Hammurabi, defteri açtı. Nihan'ın adının yanına yazdı:
"SHAKESPEARE'İN KAYBETTİĞİ KADINLARDAN."
Cem'in yanına ekledi:
"YEMİNLERİ ERİYEN ADAM."
Sonra kendi adının altına karaladı:
"BUNLARI GÖRÜP HÂLÂ AŞKA İNANAN EN BÜYÜK SALAK."