
Çay, Simit ve Peynir ÇAY SOSYOLOJİSİ
Prof. Dr. Nihat Aycan
- 22
Çay, Simit ve Peynir; ÇAY SOSYOLOJİSİ
Bu günkü konumuz, çayın sosyolojisini sosyolojik muhayyilenin beş temel ölçütü ile ele alarak, çayı sosyolojik olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceğine karar vermektir.. Sosyolojik muhayyilenin ilki tekbiçimlilik, çay denilince herkesin aklına bir tür bitkiden önce içecek maddesinin gelmesidir. Aslında Çay salt içecek olduğu kadar, tıbbi olarak da; astım, göğüs anjini, periferik damar hastalığı ve koroner arter hastalıklarında kullanılır. Ayrıca kötü nefes kokusunu önler, antioksidan etkisi vardır. İkincisi çeşitlilik, çayların siyah çay, beyaz çay, Yeşil çay, sarı çay, bitki çayı, sürün çayı.. gibi birçok çay türü akla gelirken, koyu kahveden, açık kahve ve sarıya kadar çeşitli renklerden oluşur. Çay bazlı içeceklere buzlu çay, sütlü çay, Hong Kong tarzı sütlü çay, inşaatçı çayı, tereyağlı çay, naneli çay, yedi renk çay, sade çay/şekerli çay ibi çeşitleri vardır. Üçüncüsü süreklilik, çayın ortaya çıkışından bugüne bu günden geleceğe uzanan bir süreçte bu çayın içecek olarak kullanılacağı varsayımıdır. Dördüncüsü değişme, toplumlar çaya verdikleri anlama göre farklı sunuş stilleri, seremoniler geliştirir. Beşincisi Rutin, bütün toplumlarda çayın maddi, manevi unsurları bulunur. Çayın maddi kültür unsurları, Çay seti, Çay takımı, Çay sandığı, Çay süzgeci, Demlik, Çay bardağı, Çaydanlık, Semaver ile poşet çay, dökme çaydır. Manevi unsurları, şiir, şarkı, özlü söz, hikâyelere yansımış çay deyişleridir Çay ikramı, seremonisi bu maddi ve manevi unsurlar göz önüne alınarak belirli bir rutine göre yapılır. Önce çayı tanıyalım, sonra da önemini kısaca belirtelim;
Çay nemli iklimlerde, Subtropik(ılıman,kar,don olmayan) ve tropik (bol yağışlı) iklimin özellikle de dağlık bölgelerinde yetişen bir bitkidir. Çay’ın Anavatanı Güney ve Güneydoğu Asya olsa da En çok Asya'da, daha düşük oranda tüm dünyada, yani “Afrika, Amerika, Avustralya, Avrupa ve Türkiye'de, Güney Batı Rusya ile Azorlar'da” yetiştirilir. Japonya'da “yeşil çay” üretilir, makine ile toplanır ve yüksek kaliteye sahiptir. İçecek maddesi olarak çay, çayın yaprak ve tomurcuklarından elde edilir. Bitki olarak çayın bilimsel ismi Camellia sinensistir.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Ocak 2010 verilerine göre,
Dünya çay üretiminin¾ (dörtte üçünü) karşılayan ilk 5 ülke; Çin, Hindistan, Kenya, Sri Lanka ve Türkiye’dir. Bu ülkelerden Çin, Hindistan çok geniş bir arazide çay üretimi yaparken, Türkiye; bu beş ülkeden çok daha dar bir alanda sadece Doğu Karadeniz’de, onu da oldukça yüksek bir verimle (%70, en çok çay üreten 5 beş ülkenin ort.verimi %40~50), özellikle de Rize’de yapar. Çay üretimi yapılan yere göre anılır. Örneğin, Çin Yuanna, Tayvan, Seylan çayları, Hindistan Assam çayı, Türkiye ise Rize çayı ile anılır.
FAO’ya göre çay üretimi;
Sıra No | Ülkeler | Üretim(2008,2006) +Üretimde sürekli artış – Üretimde sürekli azalış | Yüzde (%) | İlk 5 %, üret %’si Vietnam,Endonezya Diğer ülkeler |
1 | Çin | 1.257.384 + | 32,79 |
|
2 | Hindistan | 805.180 - | 21,00 |
|
3 | Kenya | 345.800 - | 9,02 |
|
4 | Siri lanka | 318.470 + | 8,31 |
|
5 | Türkiye | 198.046 - (İlk5deki oranı % 6.7) | 5,17 | 2.924.880 (% 77.29) İlk 5Topl |
6 | Vietnam | 174.900 + | 4,55(53.69) |
|
7 | Endonezya | 150.851 + | 3,94(46.31) (% 100.00) | 325.750 (8.49%)/ (84.79 %) |
Diğer ülkeler | Japonya, Arjantin, İran ve diğer ülke | 583.119 +, - istikrarlı üretim yok | 12,21 | 15.21 (Diğer Ülkelerin %) |
Toplam | Dünya | 3.833.749 | 100 | 100 |
En çok çay İhracatı yapan İlk 5 Ülke Sıra Ülke Yüzde(%) 1 Kenya 95,34 2 Siri Lanka 55,90 3 Çin 30,53 4 Hindistan 19,16 5 Türkiye 02,69 6 Vietnam 20.00 7 Endonezya 34.46
En çok çay ithal eden ülkeler: Rusya, Pakistan, ABD, Arap ülkeleri
Yazar Ayşe Azar, 30 Temmuz 2025 tarihli Göç Hikâyelerinde, Çayın birçok manevi unsur barındırdığını çocukluğundaki çayı anlatarak belirtir. Buna göre,
Kendisi de Kannadaya göç etmiş bir göçmelerden olan Ayşe Acar, 30 Temmuz 2025 tarihli Göç Hikâyelerinde çocukluğundaki çayı şu şekilde anlatır: Annem beni komşuya yollar, “Sor bakalım Nebahat Teyze’ne... Müsaitseler yarın çaya gelmek istiyoruz” derdi. O yıllarda cep telefonu yok tabii. Telefon tarifesi de pahalı. İletişim aracı olarak çocuklar kullanılıyor. Nebahat Teyze beni sevinçle karşılar, “Söyle annene, kapım her daim sizlere açık. Bekliyorum” derdi. Ben geri koşmaya hazırlanırken. “Bekle şekerini almayı unuttun!” diyerek, gümüş kâse içinde çok sevdiğim rengârenk akide şekerlerini ikram ederdi. Ertesi gün annem, bir eline meşhur elmalı tarçınlı kekini alır, diğer eliyle de elimi tutar, komşuya giderdik şeklinde belirtir ve Annem ve komşu teyze muhabbet sırasında bir dilim kekin yanında, ben nasıl olduğunu anlamadan bardak bardak çay içmeyi becerirlerdi. Evet, Türkler galonla çay içer. Bir Türk’ün evinde mutlaka ocaktaki çaydanlığın dumanı tüter.
Çay, herhangi bir bardaktan değil, çay içimi için özel üretilmiş ince belli bardaklardan içilir. Neden ince belli? Çünkü alt kısımdaki çay sıcaklığını korurken, üst kısım içilecek kıvama gelir. Çayın sıcaklığını önce avuçlarımızda, sonra kalbimizde hissederiz. Daha fazla içmek istemediğimizde, çay kaşığını tabağın kenarına koyarız. Bu “Yeter, kahveye hazırım” anlamına gelir. Çay için özel bardak tasarımı yapmış, işaret dili geliştirmiş bir milletiz diye anlatır.
Çay ile ilgili manevi kültür öğelerine dönersek; şarkılar, şiirler, hikâyeler ve özlü sözlerdi. Örneğin, Âşık Veysel ne güzel demiş; “Benim sana verebileceğim çok şey yok aslında. Çay var içersen, ben var seversen, yol var gidersen..." Kısaca Âşık Veysel’in Çay vardı içtim, yol vardı gittim be…
Çayın maddi kültürel öğelerine döndüğümüzde, ilk elde Ajda Pekkan bardaklarını belirtebiliriz. O da her evde bulunmayan, misafir geldiğinde çelik tepsinin üzerinde gümüş kaşıkla birlikte salına salına teyzelerin ellerinden önce büyük amcalara, büyük büyük dedelere sunulan çayın afilli bardağı Ajda Pekkan bardağıdır. Kahvaltıda ise ince belli olan değil genişçe, bir de oval tutma yeri olan belli ki kötü camdan yapılmış plastiği andıran şişmanca bir bardaktan bol şekerli, içine ekmek bandırılmış çaylar ailecek hüpletilerek içilirdi. Hatta içine süt katanlar, çayın kekini yapanlardan söz edilirken, çaydan vazgeçmeyip yardan geçenler de çay sohbetlerinin manevi kültürünün temel konularıdır.
Köylüler için çiseleyen yağmurlu havalarda çay bitkisinden çay almak, çayı sırtında taşımak, çayın içindeki yabani otları temizlemek, çaya gübre atmak çay tarımının zorluklarıdır. Çay yöresinde hayat, çay alım takvimine göre belirlenir. Örneğin, yaylaya gitme ve dönme, merzeye göçme ve dönme ile vartevor, yani çay eğlencesi/festivalinin vakti gibi tüm dönemsel oluşlar, yılda dört sefer yapılan çay alma dönemlerine göre belirlenir.
Çay tarımı, dünyada aile içinde yapılan bir eylem olup, tamamen ailenin yaşam şekline dönüşmüştür. Çay yetişen bölge, çayın anavatanı olarak kabul edilmiş ve halk çayı hayatının merkezine konulmuştur. Burada kadın ve çocuk işçi hakları gündeme gelmelidir. Örneğin, Sri Lanka, Kenya, Türkiye’de çayın tarımını yapanlar hep kadım ve çocuk ağırlıklıdır. Aslında çay tarımı çok ve keyifli çalışmak demektir. Çalışmanın nesi keyifli demeyin ben çay bahçesinde çalışmaktan gocunan, çay taşıdığı için yorulan hiç kimseyle karşılaşmadım. “Herkes mutlu, heyecanlı ve cesurdu”. Mesela siz hiç 80 kg sırtında taşıyan bir büyükanne gördünüz mü? Belki aralarında bazı mutsuzlar olabilirdi. Onun da sebebi çayların arasındaki yabani otların temizlenmesi ile ilgiliydi. Yabani ot derken, Dr. Ender Saraç hocanın sürekli yiyin dediği, ısırgan otu bizim için en sinir bozucu yabani ottu. Çünkü öyle bir yakardı ki aşk acısından beter olurdunuz. “Acısı geçer, bir şey olmaz; romatizmaya iyi gelir’’ diyen büyükanneler konuya son noktayı koyardı. Isırganın hele bir de tohum kısmı vardı ki, Allah korusun; ateşe pervane olsan, o kadar yanmaz yürek… Maazallah.
Çay tarımının keyfi tarafı yörede “mecilik” denen, aslen imece olan olaydır. Genç kızlar, anneler, anneanneler, çocuklar dağları devirircesine çaylığın başından girer sonundan çıkardı. Yamaçlardan dalgalanan kuş misali, ayakta bile zor durulacak dik yamaçlarda çaya tutunan, hayata tutunurdu. Ara verildiğinde öğlen yemeği dillere destan mıhlama/muhlama ile taçlandırılırdı. Çaylık çayın bulunduğu alana verilen isimdi, bazı yaşlılar ‘’çaylığın dili olsa da konuşsa’’ derlerdi. Türklerde çay kültürü olarak, her çay tarlasının yanına bir erik ağacı bir de haçaçur, (kış) armudu dikilirdi. Erik hayatın acısı, armut da dünyanın tadıdır. Yine sıcaktan bunalanlar ceviz ağacının altında giderken, karnı acıkanlar ekşi eriğin altına gider. Erik ağacı verimli ve ihtişamlıydı; yaz sonuna doğru büyük mantarlar tüm vücudunu kaplardı. Ağaçtan toplanan mantar çaylıktakine hayat, mantarın aroması çaya lezzet katardı. Son yıllarda itinayla budanmış, peyzaj mimarisinin hünerlerinden faydalanılmış estetik çay tarlaları o zamanlar önünde parayla çekim yapılan yerler değildi. Olsa olsa küçük radyodan yurttan sesler halk müziği topluluğundan türküler dinlenirdi yamacında çaylıkların. Çay bahçeleri, bahçeler kadar olmasa da herkesin medar-ı iftiharıdır. Rahmetliler çay tarlalarının intizamıyla, o kadar övünürdü ki içine bal döksen yalanırdı. Çay alırken atışmalı türkü geleneği çaylıklar arası temaşanın coğrafi izdüşümüdür. Çaylıklar üzerinden aşıp ırmaklar arasından giden kelimeler, karşı köyde müzik olur; gönüllere fısıldardı.
Susayanlar içsin diye çaylığa suyu çocuklar taşırdı. Hasat bittiğinde de çaylıktaki küçük tohumları toplanır, kışın oyuncak kadrosuna dâhil edilirdi. Çocuklar çayların üzerinden o tarafa bu tarafa yuvarlanıp giderlerdi. İşin korkunç yanı nadir de olsa çaylar arasından çıkan yılanlardı. Ona da alışan Hemşinli’ler coğrafyanın kader olduğunu binlerce yıldır zaten çok iyi kavramışlardı. Kader dediğin her neyse, bir bölgeyi rızık sahibi yapmış; bulutların ülkesinde çocukların okumasını sağlamıştı. Bu sebeptendir ki duası bol, keyfi çoktur çayın.
Çayın satışı da pek muhabbetli ve çetrefilliydi. Her yılbaşı belirlenen kotalar, çay kalitesi yönünde belirlenen ölçütler, satış stratejisini etkilerdi. Çay tarımı yapan köylülerin ÇAYKUR’u ilk ve resmi devlet alım yeridir. ÇAYKUR’dan gelecek her açıklama Ali dedenin radyosundan bütün mahalleye canlı yayınlanır, çay cüzdanları yavaştan çekmeceden çıkarılırdı. “Çay parası” denince; manifaturaya çiçekli pazen siparişinin verildiği, meyveli gazoz kapağının açıldığı, nahiyedeki küçük pastanenin raflarının boşaltıldığı zaman demekti. Çay parası deyip öyle hafife alınacak bir muhasebe kaydı değildi. Çay defteri borç ve alacak defteriydi. Onun ondan alacağı, kırk kilo komşu defterinden borç, Ayşe teyzede kalan yirmi kilo hepsi, hesabını yapanların, çayı, çorbayı, yaşamı paylaşanların gelecek defteriydi. Dert defteri mi desem, deva defteri mi desem hepsi içinde zamana not edilmiş, bir küçük yapraktan bir bardak çaya yolculuk demekti.
Çay, çok eskiden elle toplandığından, eli su toplayıp, nasır tutanlar parmaklarını çoğu zaman hissetmezlermiş. Çay makasının icadı, uzay mekiğinin icadı kadar coşkuyla kutlanmış Doğu Karadeniz’de. Önceleri bazıları bu teknolojik aleti, çayla parmakları arasına almak istemese de, teknoloji yerel kültüre galip gelip köylünün gönlünü de ellerini de fetheeder. Çayın ekimi, bakımı, alımı, satımı; kısaca her aşaması, kültürel bir yansımadır. Rize’nin yeme içme alışkanlıkları, yıllık çalışma düzenleri, çocukların eğitimi, evlerin mimari yapısı, yani yaşamın her detayı, çay kültürüyle harmanlamıştır. Sonuçta, çaylıktan bardağa bir yudumluk çay hikâyesinin her bir süreci; doğa insan iletişiminde ortaya çıkan zorluklar, sevinçler ve sürprizlerle doludur.
Çayın tarla sürecinin son aşaması satın/alımdır. Çay alım yeri, çayın satıldığı yer anlamına gelen büyük beton bir fabrika görünümündeki alandır. Kapıda çaylar hazır halde torbaların içinde gölgede beklerken, çay satıcıları arasında gıybet zirve yapar. Artık sohbetin ardı arkası kesilmezdi. Tüm çay satıcıları, yani taraflar, karşı taraflar, havalılar, yoksullar her biri gruplar halinde çay eksperinin gelip onları sırasıyla içeri almasını bekler; alınan çaylar, eğlenceli oyunlarla kamyonlara yüklenir, kamyonlar da yaprakları yollara döke saça fabrikalara götürür. Alım yerlerinin yakınlarında meyve ağaçları, değirmenler ve herkesin doya doya su içtiği yerler, puğarlar olurdu. Çay satımı beklenirken bir taraftan da değirmende mısırlar una dönüştürülürdü. Kısaca alım yeri, sıradan bir yer değildi. Orada muhabbetler köpürtülür, aşklar filiz verir, dostluklar pekişir ve sosyalleşme en üst seviyeye taşınırdı. Orası herkesin er açıdan ferahlama noktasıydı.
Çay bahçe tarımı sayıldığından aile dışından işçi kullanılmazdı. Çayı çok fazla olanlar da meçi, yani imece sistemiyle herkes işlerini planlar ya da yarıcılık, yarı yarıya ortak sistemini kullanırlardı. Varlıklı aileler ise tamamen şehirlere göçtüğü için onların çay bahçeleri kiracılar tarafından bakılır, hasat edilirdi.
Mevsimler değişirken çayın yaşamla iç içe oluşu değişmezdi. Kimilerine göre çay, kolay bir tarım türü kimilerine göre çaylık başından hiç ayrılmayan bir yerdi. Çünkü çay hayvan gübresiyle toprağı zenginleştirme, budama, tohumlarını toplama, içini temizleme çay bakımının zorlu aşamalarındandı. Özellikle de çay tarımın ilk yapılmaya başladığı zamanlarda dağ gibi ormanlık alanlar sökülmüş, çapalanmış uzmanlar eşliğinde çaylığa dönüştürülmüş. Sertler yapılarak birer metre aralıklarla ekilen ilk tohumlar yıllar içinde fidana geldikçe Rize’ye de can gelmişti.
Rize’de hayat, derelerin coşkun suları, ağaçların devasa gölgesi gibi yaşamın cilvesine durmak için daha yukarı, durdurmak için daha yamaca tırmanmak ilk kuralıyla başlardı. Çaylıklar doğaya değil insanlığa meydan okur, çoluk çocuk, kadın erkek aynı sofrayı paylaşır, aynı kederin derdine dertlenirler. Kadınların hep tarlada olduğu örülse de aslında her şeyi yönetir, her süreci planlardı. Çay yöresi demokrasi anlayışı, kadın erkek olarak değil, insan olarak tarafların uyumu ile dengelenen bir ironiden, yani Karadeniz’de hep kadınlar çalışır, erkekler kahvede oturur’ şehir efsanesiyle anlam kazanır. Çünkü erkekler çay fabrikasında vardiyalı çalıştığından gündüzleri ya uyurlar ya da fabrikadadır. Fabrikadan gelince kahvede oyun oynamaya gidenler de vardı, ama onlar; azınlıktaydı. Kısaca Karadeniz’de tembel olmak, tembel kadın olmak, tembel çocuk olmak, tembel erkek olmak mümkün değildir.
Bu denli güç bir uğraş alanı oluşturan çay birçok hikâyeye de konu oluşmuştur. Örneğin Mine Ataman çay hikâyesi bloğunda, Anadolu çay hikâyeleri görsellerle desteklenerek de anlatılmış , Yaşamın İçinden Çay Hikâyeleri: Türk Edebiyatının En Güzel Çay Temalı Şiirleri ve Hikâyeleri ile bildirilmiştir. Durum bir yaprak çay, bin hikâye ile fazlasıyla dillendirilir . Sosyokültürel açıdan çay, Bir çay içelim mi? Sözcüğüyle de özetlenir. Kahvaltı sofralarından ikindi çaylarına, ara öğünlerden akşam yemekleri sonrasına, misafir ağırlamadan, çeşitli şekillerde kurulan iletişime kadar; yaz kış fark etmeksizin her mevsim rahatlıkla çay tüketilebilmektedir. Sadece tüketilmek için içilmeyen aynı zamanda iletişim başlatan ve iletişimi sürdüren bir özelliği de bulunan çay için samimiyetin, sıcaklığın simgesi benzetmesi yanlış olmayacaktır. “Bir çay içelim mi?” cümlesi bile aslında amacın sadece çay içmek olmadığını, bunun ötesinde iletişim kurmak için çayın bu açıdan bir köprü oluşturduğu söylenebilir.
Çay, arası iletişimi geliştirmesi yönünden Türk kültüründe önemli bir role sahiptir. Misafirliklerde, sohbet ortamlarının olduğu çayhanelerde, kafelerde sıklıkla tüketilen, ikram edilen içecek olması, içildiği ortama samimiyet katması, kişileri birleştirici ve bağdaştırıcı bir role sahip olması yönündeki işlevleri, çay dikkatleri üzerine çekmiş ve çay odaklı bilimsel çalışmalara yol açmıştır. Çünkü çay önce ihtiyaç ve alışkanlık haline gelirken, kişileri sakinleştirip rahatlatmaktadır. Ayrıca iletişim kurma ve sosyalleşme açısından bir araçtır. Çay tüketim sıklığı ve alışkanlıkları ile çay demleme şekillerinin bölgeden bölgeye değişirken, çeşitli ülkelerde çay ile ilgili davranış kalıpları oluşmuştur . Örneğin, Japon çayı ve Türk çayı ikramındaki ritüeller.
Son olarak çay, simit, peynir üçlemesi çayın Türk kültüründeki önemini belirtir. Dolayısıyla bu üçleme farklı şekil ve biçimlerde uzun uzun anlatılır
KAYNAK:
https://www.infoldia.com/blog-detay-187411-Yasamin-Icinden-Cay-Hikâyeleri-Turk-Edebiyatinin-En-Guzel-Cay-Temali-Siirleri-ve-Hikâyeleri.html
https://piriguide.substack.com/p/cay-bir-yaprak-bin-hikâye
Erşahin, Rukiye (2021), Bir çay içelim mi? Sosyokültürel açıdan çay, Tourism and Recreation, 3 (1) 55-65.
Cihan, Ahmet(Edit.). 2022, Türkiye’nin Mutfak Sosyolojisi, İstanbul: Akademik Kitaplar