
Afet Sosyolojisi: Orman Yangınları
Prof. Dr. Nihat Aycan
- 109
Toplumsal değişime neden olan başta yangın olmak üzere, sel, deprem gibi afetler öncesi ve sonrasıyla, yani tekbiçimlilik, çeşitlilik, süreklilik, değişme ve rutinin gerçekleşmesi sosyolojinin de inceleme alanındadır. Çanakkale, Kocaeli, İzmir, Muğla, Antalya, Hatay başta olmak üzere birçok ilimizde, kısaca; Türkiye’nin büyük bir kesiminde meydana geldiği gibi halen Kastamonu’da da 3 gündür devam eden yangınlar, toplumumuzu risk toplumu haline getirmiş; açıklaması afet sosyolojisiyle yapılmıştır. Yangınların tahribatı, bazı bölgelerimizde daha yoğun olmak üzere, ekonomik yaşantı ile geçim kaynaklarına yönelik etkisi kadar; tetiklediği göç süreci, yangın afetiyle mücadelede atılan adımlar ve kırılgan gruplar gibi bazı temel konular, büyük/geniş çaplı bir felaket olan yangınlar sonrası gerçeklerin sosyolojik süreçler ışığında belirtilmesini gerektirir. Yangın sonrası sosyal yaşamın bir süre kesintiye uğraması, gündelik yaşamın yeniden düzenlenmesi konuları afet ve toplum ilişkisi merkezinde yangının ele alınmasını gerekli kılar. Sosyoloji, iklim krizi gibi küresel bir afet karşısında sosyologlar kadar, herkesin etkin bir çalışma dinamiğini nasıl ortaya koymasını belirtir.
Başta yangın olmak üzere afetler, insanın doğa ve çevre ile olan ilişkisinde ve bu ilişkinin toplumsal boyutlarını kapsayan süreçlerde önemli bir konuma sahiptir. Bu önem, tüm afetlerin nispeten olumsuz bir arka plana sahip olmasından kaynaklanır. Bir bölgede meydana gelen yangın afeti, insan hayatını, ruh ve beden sağlığını, toplumun da ekonomik faaliyetlerini, beslenme ve barınma koşullarını, bitki ve hayvanların ise doğal yaşamını ve insanın diğer canlılarla olan ilişkisini sekteye, hatta yıkıma uğratır. Afetler literatürde dışsal/doğal afetler, içsel/yapay afetler olmak üzere iki temel kategoriye ayrılır. Bunlardan yangın başta olmak üzere tüm afetler, genelde içsel/Yapay nedenli, yani insan kaynaklıdır. Bu nedenle yangının insan ve toplum yaşantısına etkisi, insan hatası ile birlikte ele alınmalıdır. Bu varsayım, afet ile sosyoloji arasındaki kaçınılmaz ilişkiyi ortaya koyar. Sosyolojinin temel konusu kültür, yangında korku kültürü şeklindedir. İnsanın davranış ve tepkisi de bu korku etrafında oluşur, biçimlenir ve yine bu korku, insanı şekillendirip dönüştürür. Bilindiği gibi korkunun da güvenlik ve güven korkusu, yiyecek bulamama korkusu, kendini gerçekleştirememe korkuları gibi çeşitli tipleri vardır. Bunlardan acil, hayatî olan korkular diğer korkuların önüne geçer. Korku kültürü, risk toplumu/afet sosyolojisinin temel özelliğidir. İnsanların ortaklaşa algılayış ve düşünüş biçimlerinin gerisinde, korkuyu harekete geçiren riskler bulunur. Yangın, insanların tepkileri ve davranışlarındaki özgünlükler ve ayrıntıları silerek, risk toplumunun sınırlarını genişletir. Bu durum, bireyselliği ve bireysel olanın değerini aşındırıp, benzeşik olanların dost ve kardeş olduğu; farklı olanın korkuyu çoğaltan unsur şeklinde algılandığı, bir süreci başlatır. Çalışma konusu orman yangınının sebepleri ve sonuçları da bu varsayımı destekler. Küresel iklim değişikliğine göre özellikle Akdeniz, Ege havzaları ile Marmara’da daha sık meydana gelen yangınlar, şiddet ve etki alanına bağlı olarak; insanların toplumsal yaşamlarındaki temel faaliyetlerine, özellikle tarımsal ve hayvansal üretim kaynaklarına, süreçlerine, yerleşim yeri tercihlerine doğrudan etki eder. Binlerce ağaçtan neredeyse tamamının yandığı bir orman yangını, o bölgedeki insanların toplumsal yaşamında var olduğu her alanını, radikal bir dönüşüme ve yıkıma uğratır. Geçim kaynakları yok olan insanlar, farklı bölgelere göç edip kendilerine yeni toplum yaşantı kurmak zorunda kalır.
2021’den itibaren ortaya çıkış şiddetini arttıran yangınlar, günümüzde özellikle Temmuz, Ağustos, Eylül aylarında Türkiye’nin belirli yerlerinde yaygın şekilde meydana gelen orman yangınlarında, afet-birey-toplum ilişkisinin birçok boyutu gözlenir. Buna göre Kocaeli, Kastamonu, İzmir, Çanakkale, Muğla ve Antalya’da meydana gelen orman yangınları afet sosyolojisine göre “afet yönetimi”, “afetler ve kırılgan gruplar” şeklinde kısaca ele alındığında; “afet ve toplumsal değişme” komünite dayanışması ve sivil toplum konuları gündeme gelir. Yangınlar özelinde yerli ve yabancı literatürde yer alan bazı teorik ve uygulamalı çalışmalar incelenip özellikle Muğla ve Antalya’da yaşanan orman yangınlarına dair bazı temel veriler aşağıda sunulmuştur. Veriler, yangınların toplumsal yapıda meydana getirdiği değişikliği gözlemek adına ekonomik, coğrafi, psikolojik ve temel sosyal yaşantı ile ilgili bazı parametrelere ışık tutar. Bu temalar ışığında Antalya ve Muğla’da meydana gelen yangınların afet sosyolojisine göre analizi, geçtiğimiz yıllardan beri devam eden halen de yaşamakta olduğumuz yangın afetinin durum tespitiyle sınırlı değildir. Çünkü yangınla ciğerlerimiz yanıyor, yetmiyor canlar da gidiyor. Türkiye’deki afet sonuçlarını ilk ele alan Ateş, Su ve Sosyoloji; ülkemizin 2021 yazında meydana gelen orman yangınlarının sosyolojik analizini yaptığında, küresel iklim değişikliğine bağlı olarak meydana gelen küresel ısınmanın orman yangınlarının temel sebebi olduğunu belirtmiştir. Bu durum daha 1980’li yılın sonundan itibaren tartışmaya açılmıştır. Küresel ortalama sıcaklıkların her geçen yıl artış göstermesiyle; özellikle Akdeniz Kuşağı’ndaki büyük çaplı orman yangınlarının yaz aylarında daha çok meydana geldiği, basın yayın organları ya da sosyal medyadan bile gözlüyoruz. Sıcaklığın yaz aylarındaki artışına ek olarak, ormanlık alanlarda artış gösteren turizm faaliyetleri, anız yangınlarının ormanlık alanlara sıçraması, cam atıkların güneş ışığına maruz kalması yangının ana nedenlerindendir. Bu faktörlerin her biri, orman yangınlarının insan kaynaklı arka planına işaret eder. Orman yangınları, afet sosyolojisi literatüründe kompleks ve girift bir inceleme konusudur. Çünkü orman, hem insan ve toplum yaşamı hem de diğer canlılar açısından; hem hayati bir ekosistem hem afete maruz kalan ormanlarda tarım ve hayvancılık faaliyetler gerçekleştirilir. Yangın sonucunda bu faaliyetlerin farklı ölçülerde sekteye uğraması ya da tamamen yok olması, kırsal yerleşim birimlerinin orman arazilerinde ya da ormanların çok yakınında kurulu olması ve yangınların, toplumsal hayattaki en temel ihtiyaçlardan biri olan “barınma ihtiyacını” da doğrudan tehdit etmesidir. Yine insanın temel ihtiyacı olan oksijenin, hatta insanların bağışıklık sistemi gösteresi (crp) oranını olumlu etkisinin ormanlar olması, orman yangınlarını daha özel/yaşamsal bir problematik hale getirir. Kısaca ormanların bireyler, aileler, gruplar ya da bölge sakinleri için bizzat bir yerleşim, barınma ve varoluş ekosistemi olması, bu afeti olabildiğince sorunsallaştırır. Bir yaşam, geçim kaynağı olan ormanlar yok edilince, toplumsal yaşantısını ormana, ormanın içerisindeki tarım arazisine ya da hayvancılık yaptığı arazilere endekslemiş bireyler/gruplar açısından geri döndürülemez bir felaket ortaya çıkmaktadır. Bunlar bir yönüyle afet sonrası müdahale ve iyileştirme aşamalarındaki toplumsal gerçekliği resmederken, bir yönüyle de afete hazırlıklı toplum konusunu gündeme getirir. Örneğin Akdeniz kuşağındaki ülkelerde meydana gelen bazı büyük çaplı yangınlar, afet-birey-toplum denkleminde analiz edildiğinde, 2011’de Yunanistan’da meydana gelen büyük çaplı orman yangınları sonrasının sonuçları yetişkinlerin travma sonrası stres bozukluklarına odaklandıkları ve toplumsallaşma süreçlerinin sekteye uğradığı ile benzerlik gösterdiği saptanmıştır. Sosyolojik çalışmalar daha da çeşitlendirilebilir. Örnek verdiğim sosyolojik araştırmalardaki ortak nokta, bu afetin yarattığı etki ve afet sonrasında komünitenin dâhil olduğu toparlanma, göç, tarımsal üretimde aksamadır. Önemle bir kez daha belirmeyim ki yangınların arka planındaki insan hatasına bağlı gerekçeler, küresel çaplı bir iklim afetine eklemlendiğinde, afet-toplum konusu bir bölgenin, bir şehrin ya da bir ülkenin sınırlarının ötesine taşar.
Türkiye’de 2021’in yazında meydana gelmiş orman yangınlarının sosyolojik analizindeki tespitler: Bu sırada Türkiye’nin güneyinde, Cumhuriyet tarihinin en geniş çaplı yangınları çıkmıştır. Örneğin, Temmuz 2021’de Manavgat ilçesinde başlayan yangın, kısa sürede geniş bir araziye yayılmıştır. Ağustos ayının 12’sine değin Antalya’da birçok ormanlık alanda yangınlar çıkmış ve bu tarih itibariyle Akdeniz bölgesindeki 600.000 hektarlık arazinin onda birine denk gelen yaklaşık 60.000 hektarlık orman yanmıştır, bu yangınlarda 59 mahalle zarar görmüş ve 7 vatandaş yaşamını yitirmiştir. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın tespitine göre yangında 15.000 hektarlık tarım arazisi zarar görmüş, 300’e yakın büyükbaş, 3.000’e yakın küçükbaş hayvan telef olmuş, arılı ve boş olmak üzere toplamda 2.500’e yakın bal kovanı yanmıştır. Başta Köyceğiz bölgesi olmak üzere Muğla ilinde ortaya çıkan yangınlarda da benzer birtakım zarar ve kayıplar yaşanmıştır. 29 Temmuz 2021’de Armutalan mevkiinde başlayan yangın 15 gün boyunca Muğla ilinin farklı bölgelerinde sürmüş, yeni arazilere sıçramış ya da farklı bölgelerde yangınlar çıkmıştır. Turunç’daki halk can güvenliği için teknelerde gecelemiştir. Sonuçta Muğla ormanlarının yaklaşık yüzde sekizinin yanmasıyla sadece Muğla ili genelindeki tarım arazilerinin yaklaşık yüzde üçü yangınla kullanılamaz hale gelmiştir. Akdeniz’de bölge halkının gündelik yaşam rutinlerinden ekonomik geçimine, barınma pratiklerinden doğa ile olan ilişkilerine değin birçok noktada kopuşlar, aksamalar ve ya zararlar oluşmuştur. Kısaca Türkiye’nin Akdeniz kuşağında meydana gelen orman yangınları bölgede yaşayan insanların ekonomik ve sosyal yaşamını sekteye uğratan bir afet halini almıştır. Ülkenin Kuzey ve Güneyinde neredeyse eş zamanlı birçok farklı yerinde ortaya çıkan orman yangınları, ülke gündemini geleneksel ve sosyal medyanın binlerce içerik üretmesiyle bizzat belirlerken; kamu kurumları ve STK’ların “afet sonrası” yoğun bir çalışma dinamiği ortaya koymalarını sağlamıştır. Muğla esnafı da yangın için gerekli araç gereci yarı fiyatına vererek destek olurken, çevre iller ve İzmir STK, tırlarla yardım malzemesi göndermiştir. Kısaca her afette olduğu gibi yangın afetinde de toplumsal örgütlenme, Kocaeli, Çanakkale, Balıkesir, İzmir, Muğla, Antalya başta olmak üzere her yerde olmuştur. Türkiye’nin birçok yerinden ve yurt dışından gelen gönüllüler, AFAD koordinasyonunda, diğer kamu kurumları ve yerel yönetimlere ait afet birimlerinin desteğiyle yangına müdahalede bulunmuşlardır.
Yöre halkının da “afet öncesi toplumsal yaşama dönüş” refleksiyle dâhil olduğu bu çalışmalar, sosyal hayatın devamlılığını sağlar. Afet müdahalesi ve iyileştirme aşamalarını takiben yangının etkilediği Marmara, Ege ve Akdeniz’deki şehirlerde yaşayanlar başta olmak üzere birçok insan temel barınma ve beslenme ihtiyaçları açısından büyük bir dezavantaj yaşamıştır. Evleri ya da köyleri yanan, kullanılamaz hale gelen, tarımsal veya hayvancılık faaliyeti yangınla yıkımına uğrayan vatandaşlar açısından yeni bir yerleşim, geçim veya göç gündemi ortaya çıkmıştır. Bireyler açısından gündelik toplumsal yaşamın bir yangın aracılığıyla sekteye uğraması, afet sosyolojisinin temel inceleme konularından “kırılgan gruplar” açısından da sorgulamayı gerektirmiştir. Muğla, Antalya’daki yangınlar afet ve toplum konusu açısından ele alınışında kritik bir veri “bir yaşam alanı olarak orman” olgusudur. Özellikle kırsal nüfus açısından orman, bireylerin evlerinin yakınında bulunduğu, doğal ve geleneksel yaşam kodlarına birçok açıdan kaynaklık eden, hayvancılık faaliyetlerinin yürütüldüğü bir mekândır. Diğer ifadeyle, kırsal nüfusun –özellikle Akdeniz kuşağındaki bölgeler açısından- varoluşsal hikâyesindeki baş aktör ormandır. Bu sebeple, kırsal alanlarda yaşayan insanlar için bedenlerinde herhangi bir yanık oluşmasa dahi adeta “ciğeri dağlayan”, kişiyi toplumsal ve ekonomik yaşantısından soyutlayan sonuçlar doğurmuştur. Muğla ve Antalya yangınlarının akabinde binlerce insanın farklı bölgelere göç etmesindeki temel etmen de doğal bir yaşam alanı olan ormanın, yok olması dolayısıyla içindeki insan grupları için de yaşanacak pek bir yer kalmamasıdır. Akdeniz yangınları ile ilgili ilk sosyolojik çalışma olduğu tahmin edilen “Ormanlara, Sıcaklara ve Yangınlara Dair: 2021 Köyceğiz Orman Yangınlarının Sosyolojik İzdüşümleri” başlıklı çalışmada, yangın mağdurlarından biri, yöreye özgü bir geçim ve beslenme kaynağı olan çam balının akıbetini şu ifadelerle açıklamıştır. “Ormanla halk iç içe yaşıyordu, eskiden… Köylü bütün yakacak, ısınma, yemek pişirme ihtiyacını ormandan temin ediyordu. Aydınlatma için bile ormandan yararlanıyordu. Biz çocuktuk, ormandan ateş yakarak kullanılan ev ocakları vardı… Bu yangın çam balını da bitirdi. Bal yok! Tarihe karıştı çam balı. Artık çam balı bulamayacağız…” derken; kentli için Orman, genelde nostaljik birer tasarım, boş zaman etkinliklerinin birer platformu ya da arzu nesnesi, “kaçıp kurtulmanın” en yakın duraklarından biri olarak algılanır. Çam balının sağlıklı bir tüketim malzemesi olduğu kadar, bunların orman köylüleri için bir yaşam kaynağı, en temel ekonomik uğraşı, aidiyet duygusunun en temel köşe taşlarından biri olduğunu çoğu kişi ihmal eder. Kısaca 2021 Akdeniz yangınları, on binlerce insan için böylesine yaşamsal kanalları yok eden, dolayısıyla toplumsal yaşamı neredeyse bitme noktasına getiren bir afettir. Akbenli orman köylülerinin dedikleri gibi, yangın bölgelerinden göç etmek zorunda kalan insanların yeni yerlerinde yeni bir toplumsal yaşama dair intibak ve tutunma problemleri oluşur. Diğer yandan, bölgede kalan kırılgan grupların nasıl bir “afet sonrası yönetim” sürecine tabi tutuldukları, afetin etkilerinden kurtulabilmek adına hangi adımları attıkları, sosyolojideki temel işlevselci ve çatışmacı kuram açısından ele alınabilir. Buna göre hem dezavantajlı hem de avantajlı toplumsal grupların, sonraki yangın afetine karşı nasıl korundukları ya da korunacakları, bu afetlere karşı hangi önlemleri aldıkları ya da alacakları, yetkililerin bu konuda hangi adımları attıkları ve bunun toplum nazarında nasıl karşılık bulduğu/bulacağı soruları cevaplanır. Bu cevaplar, afetlere hazırlıklı toplumlara ait çıktılar barındırır. Çünkü yangın afetine karşı “hazırlık” hali, afet sonrası müdahale ve yönetim süreçleri kadar önemlidir. İşe sürdürülebilir bir toplum ve sürdürülebilir bir afet yönetimini içeren “bütünleşik bir afet yönetimi” planıyla başlanmalı; afet öncesi ve sonrası olmak üzere, çocuğundan yaşlısına, her meslekten kişilele farklı disiplinlerdeki bilim insanlarına değin her aktör, her birim ve her disiplin, toplumsal bir konsensüs hali ile afeti bütünleşik bir yapıda ele aldığı takdirde, afetin etkileri ve muhtemel bir afetin de potansiyel etkileri asgaride tutulur. Yangın afeti, “küreselleşen” problemlerin sosyal hayata yansımasıdır. Afet olarak nitelenen hiçbir durum/süreç yok ki toplumsal yaşantının seyrini sekteye uğratmasın. Tüm travmatik deneyimlerde olduğu gibi yangının da bireyler üzerindeki etkisi kişiye ve yangının özelliklerine göre değişir. Afet sonrası verilen tepkileri etkileyen değişkenler Tanık olunan olayın derecesi, hazırlıksız olmak, başa çıkma tarzı, ego gücü, önceki kaynakların tutarlı kullanımları, afetle karşı karşıya gelme ölçütleri, önceki travmatik yaşantıları, sosyal destek derecesi, afet sonrası ortaya çıkan fizyolojik sorunların niteliği ve süresi, çocuğun yaşı ve cinsiyeti, anne babalarının etkilenme düzeyidir. Dolayısıyla yangına maruz kalan herkesin benzer tepkiler vereceği varsayılamasa da yapılan çalışmalar yangından etkilenen bireylerde bazı belirtilerin olduğunu belirtmiştir. Yangın sonrası sağ kalanların uyumakta güçlük çekme, devamlı tetikte olma hali, hatırlatıcılardan kaçınma, odaklanma güçlükleri, kâbuslar, diğerlerinden uzak durma gibi “travma sonrası stres bozukluğu belirtileri” gösterdikleri görülmüş; iştah kaybı, devamlı yorgun hissetme, bilişsel işlevlerde yavaşlama, hareketlilikte durağanlık gibi depresyon semptomları da gözlenmiştir. Yalnızca yetişkinlerde değil yangın sonrası çocuk ve ergenlerde de travma sonrası stres bozukluğu belirtileri görüldüğü belirtilmiştir. Yangına maruz kalmış çocuklarla yapılan bir çalışmada, çocukların büyük çoğunluğunun kendilerini üzgün ve korkmuş hissettikleri belirlenmiştir. Aynı çalışmada, yangının üzerinden bir ay geçmesine karşın bu çocukların bir kısmının hâlâ evlerinin yanacağından korktukları anlaşılmıştır. Bir başka araştırmada ise yangından on iki ay sonra yangına maruz kalanların % 42’sinin potansiyel psikiyatrik vaka olarak tanımlandığı ve yirmi ay sonra ise bireylerin hâlâ %23’ünün psikiyatrik tanı kriterlerini karşılıyor olduğu bulunmuştur. Çocukluk döneminde yangına maruz kalan bireylerin aradan 20 yıl geçtikten sonra psikiyatrik rahatsızlık göstermelerinde yangına maruz kalmanın etkisi olduğu anlaşılmıştır. Altını çizerek belirtirsek çocukluk döneminde yangına maruz kalan bireylere ihtiyaçları olan müdahaleler yapılabilirse, travmanın etkisi azaltılabilmekte, olumsuzlukların yetişkin hayatlara yansımaları asgari düzeye indirilebilmektedir. Bu yönüyle afet ve afet yönetimi dendiğinde kamu yönetimi, siyaset bilimi gibi disiplinler kadar sosyoloji bilimi de gündeme gelmelidir. Yangınlar toplumla ilişkilendirildiğinde beliren “göç”, “üretim”, “geçim”, “kırılgan gruplar”, “afete hazırlık”, “afete dirençlilik” gibi konular ve bu konuların, mevcut makalede incelenen bölgeler açısından ele alınışı, hep sosyolojiyi gerektirir. Yangınların son bulması dileğimle sağlıklı günler dilerim.
Kaynakça
Alkın, R.,C.(2022). Ateş, Su ve Sosyoloji: Türkiye’de 2021 Yazında Meydana Gelen Orman Yangınları ve Seller Üzerine Bir Afet Sosyolojisi Analizi, Tezkire Düşünce-Siyaset-Sosyal Bilim Dergisi, Sayı:80, 73-86.
Aycan, N.(2002). Sağlık Yüksekokulları İçin Sağlık Sosyolojisi, Manisa: Celal Bayar Üniversitesi Yüksek Öğretim Vakfı Yayını.
Can, İ.(2020). Afet Sosyolojisi, Konya: Çizgi Kitabevi
Gül,N.,M.:Yayın Yönetmeni (2021) Yangın. Ankara: MEB Yayınları
Anoniymus, Ağaçlar ve CRP, TikTok,2025.